TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
TMMOB
Çevre Mühendisleri Odası
5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ

İnsanoğlu yıllarca Dünya‘yı sömürerek kirletmiş ve ancak 1960‘larda kafasını kaldırarak ne yaptığının farkına varmıştır. Dünyanın kirlendiğinin farkına varan insan 1972 yılında çevre mücadelesine bir mihenk taşı koyarak 5 Haziran‘ı Dünya Çevre Günü ilan etmiştir. 1972‘den bu yana çevre sorunları giderek yoğunlaşmış, sorunların masaya yatırıldığı uluslararası toplantılar ise insanoğlunun geleceğinin değil; ulusötesi sermayenin karlılıklarının konuşulduğu toplantılar haline dönüştürülmüştür.

 

"Kirleten Öder" prensibiyle, parası olana kirletebilme hakkının verildiği günümüzde, kamusal denetimin neredeyse yok seviyesinde olması, cezaların uygulanabilir olmaması veya yetersiz kalması gazete manşetlerinde çevre facialarının geniş yer kaplamasına olanak sağlamıştır. Denetimsiz ve ruhsatsız çalışmaya alışkın olan kuruluşlar, bir yandan çevreyi katlederken bir yandan da ölümlere neden olmaktadır. Yaşadığımız olaylar,  kaza olarak açıklanabilecek durumu aşıp çoktan facia boyutlarına ulaşmıştır.

 

 

 

KENTSEL DEĞİL RANTSAL DÖNÜŞÜM VE KENTE DAİR

 

Sürekli ısıtılarak gündeme getirilen ve hayatımızı değiştireceği iddiası ile tanıtımı yapılan projeler, sadece kentliyi yok saymamakta, kentin tarihi ve kültürel varlıklarının yağmalanması üzerine de oturtulmaktadır. Bunun son örneği Kadıköy Moda Burnundaki Corner Otel Projesidir. Otel projesi hem kentin siluetini bozmakta hem de birlikte getireceği trafik yükü ile çevreyi ve Kadıköy halkını olumsuz etkileyecektir.

 

İnsanların rahat, etkin, ucuz ve zaman tasarruflu yöntemlerle ulaşımlarını sağlamaya yönelik değil, araçların ulaşımı temeli üzerine kurulmuş ulaşım politikaları ve yatırımları ulaşım sorununu çözmemekte; çevre yıkımlarına sebep olmakta; otoyollar tarım alanlarını tahrip etmekte, su havzalarını kirletmekte; şehrin su havzalarına doğru büyümesine neden olmaktadır. Raylı sistem ve deniz ulaşımı projeleri hala karayollarına yapılan yatırımın yanında önemsiz kalmakta, toplu taşıma İstanbullular için adeta bir çile olmaktadır. Raylı ulaşım sistemleri yerine günümüzde hala metrobüs gibi karayollu toplu taşıma yatırımları yapılması kent için çevre sorunlarının katlanarak artmasına neden olmaktadır. Otoyollardaki tüm ulaşamayışlara rağmen 3. Köprü bir çözümmüşçesine sürekli olarak gündeme taşınmaktadır.

 

2-B alanlarının imar affı kapsamında satışa sunulması ile ağaç kıyımının önü açılmakta, İstanbul ise yaklaşık 163 bin dönümlük orman arazisini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadır. İstanbul kültürel mirası ve doğal yapısı korunarak yönetilmeli ve yönetim erkinde olanlar, ulusötesi sermayenden, dolar milyonerlerinden ve Suudi şeyhlerinden yana değil kentliden yana tavır almalıdır. İdeal kent, kentli haklarının savunulması ve hayata geçirilmesi ile planlanabilir.

 

SU HAKKI ÜZERİNE

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı; son yıllarda uyguladığı fiyatlandırma ve işletme politikalarıyla suyu yaşamsal bir hak olarak değil, alınıp satılabilen, kar edilen bir mal olarak gördüğünü ortaya koymuştur. 2009 yılı Mart ayında düzenlenen 5. Dünya Su Forumu da evlerimize takılmaya başlanan kontörlü su sayaçları da İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nin suyu meta olarak görmesinin en güzel örnekleridir. Kontörlü su sayaçlarına karşı Ankara‘da açılan davada yürütmenin durdurulması kararı alınmış olmasına rağmen İstanbul‘da dava süreci devam etmekte aynı zamanda da evlerimizde işyerlerimizdeki su sayaçları kontörlü sayaçları ile değiştirilmektedir. Sağlıklı bir yaşam için gerekli günlük su tüketim miktarı Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre kişi başına günde 100 - 300 litre arasında kabul edildiği halde Türkiye‘de ortalama kişi başı su tüketimi ise günde 111 litredir. İSKİ tarifesine göre en ucuz fiyattan su kullanabilmek için 4 kişilik bir ailede kişi başına 83 litre/gün, 6 kişilik bir ailede kişi başına 55 litre/gün su tüketimini aşmaması gerekmektedir. Her ne kadar bu farklı tarifenin amacı su tüketimini azaltmaya yönelik olarak belirtilse de aslında büyük su tüketicilerine değil, evlerinde sağlıklı yaşam için gerekli miktarda su kullananları mağdur eder durumdadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi su verilerine göre İstanbul‘da kayıp kaçak oranı %25‘dir. Teknik ve idari görevi, bu kayıp/kaçak oranını azaltmak, çağdaş ülkelerdeki gibi %15 mertebesine indirmek olan İBB, bunun mali yükünü, halka yüklemektedir. Türkiye‘nin en büyük kentinde halen suya erişemeyen mahalleler olduğu unutulmamalıdır.

 

İstanbul‘da 2006 yılında arıtılan atıksu miktarı 761 milyon m3‘tür. 638 milyon m3 atıksu, birincil arıtmadan, 96 milyon m3‘ü ikincil arıtmadan ve 26 milyon m3‘ü üçüncül arıtmadan geçirilmiştir. İstanbul nüfusunun % 81‘ü atıksu arıtma hizmetinden yararlanmakla beraber, üçüncül arıtma hizmetinden yaralanan nüfus % 2,8‘dir.

 

HAVA KİRLİLİĞİ

 

Bakanlık tarafından yapılan sınıflandırmada İstanbul bütün merkez ve diğer ilçeleriyle hava kirliliği açısından I. Grup Kirli İlçeler statüsünde yer aldığı halde, İstanbul‘da geçtiğimiz kış 130 bin ton kömür dağıtımı yapılmıştır. Ancak doğal gaz şebekesi olmasına rağmen kömürün bedava dağıtılması nedeniyle soba kullanımındaki artış, İstanbul‘da bu kış özellikle akşam saatlerinde keskin kömür kokusu hissedilmesine neden olmuştur. AKP iktidarı, yaptığı doğal gaz zamları ile çaresiz bıraktığı halkı dağıttığı kömürü kullanmaya mecbur etmiş, kömür yardımı kandırmacasıyla halkı temiz havadan mahrum etmiştir. Oysaki amaç halka fayda sağlamak olsaydı doğal gaz yardımı yapması beklenen iktidar aksine çok yüksek doğal gaz zamlarıyla halkı hava kirliliğine neden olduğu bilinen bir gerçek olan kömür kullanımına teşvik etmektedir.

 

Enerji tüketimimizin büyük kısmının dışa bağımlı doğalgazdan karşılanması, doğalgaz ve termik santrallere dönük yatırım planlarının yapılması ülkemiz için sürdürülebilir değildir. Bu nedenle öncelikle yapılması gereken enerji yatırımlarının yenilebilir enerji kaynaklarına dönük yapılandırılmasıdır. Atmosferdeki karbon miktarını artırıp sera etkisiyle dünyanın ısınmasına katkıda bulunan fosil yakıt kullanımı aşamalı olarak terk edilmeli, temiz üretim teknolojileri ile ileri yakma sistemlerinin kullanımını zorunlu kılınmalıdır.

 

KATI ATIK

 

Atıklara ilişkin sağlıklı bir envanter bulunmamakla beraber, Türkiye İstatistik Kurumu‘nun 2006 yılı verilerine göre İstanbul‘da toplam 4,7 milyon ton belediye atığı üretilmektedir. Gelişmiş ülkelerde, atıkların %55-65‘i geri dönüştürülerek tamamıyla ekonomiye kazandırılmaktadır. Türkiye‘de yıllık oluşan 25 milyon ton katı atığın % 60‘ı hala vahşi depolarda toplamaktadır. Yakma, dereye ve göle boşaltma, gömme gibi yöntemler hala kullanılmaktadır. İstanbul‘da ise yılda 4 milyon 700 bin ton civarında oluşan katı atıkların yüksek oranda düzenli depolarda toplanılması başarılmış ancak geri dönüştürülen atık miktarı gelişmiş ülkelerin çok altında kalarak %3 civarında gerçekleşmiştir.

 

TEHLİKELİ ATIK SORUNU

 

Tehlikeli atıklar, başta insanlar olmak üzere, yeryüzündeki canlı yaşamının bugününü ve yarınlarını tehdit eden bir sorun haline gelmiştir. İstanbul ilinde kayıtlı 12 bin, kayıtsızlarla birlikte 30 bin sanayi tesisi olduğu ve bunların 1-2 milyon ton tehlikeli atık ürettiği resmi makamlarca bildirilmektedir. Bu atıkların nerede ve nasıl depolandığı; nerede ve nasıl bertaraf edildiği ise bilinmemektedir. Bu tesisleri denetlemekle yükümlü olan kurum, eleman ve ekipman yetersizliği nedeniyle, denetim işlevini yerine getiremediğini itiraf etmektedir.

 

ENERJİ POLİTİKALARI

 

Sürekli daha fazla tüketme çağrıları yapılan dünyada, "müşteri değilsen yoksun" anlayışıyla programlar üretenler, bir yandan çevre üzerine timsah gözyaşları dökerek küresel iklim değişikliğinden dem vurmakta; bir yandan ise gelişmişlik göstergesi olarak kişi başına kullanılan enerji miktarının artması gerektiğini savunmaktadır. Elektrik enerjisinde en önemli sorunlardan birisi de üretilen elektriğinin %18‘ine karşı gelen bir kısmının teknik veya diğer nedenlerle ortaya çıkan kayıp-kaçak olmasıdır. Bu da yılda yaklaşık olarak 1,7 milyar dolarlık bir kayba karşı gelmektedir. Dünyada bütün gelişmiş ülkeler çevre dostu, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelirken ülkemizde nükleer enerji inadı alabildiğine sürüp gitmektedir. Nükleer santrallerin yarattığı tehdit, yalnızca patlama ile sınırlı değildir. Nükleer atık sorunu hala çözülememiştir. Nükleer çılgınlıktan vazgeçilmeli; ülke gerçeklerine dayanan, akılcı, yenilenebilir enerji politikaları benimsenmelidir.


5 HAZİRAN BİR KUTLAMA GÜNÜ DEĞİLDİR!

 

TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu olarak yukarıda saydığımız bütün bu sorunlarla iç içe yaşarken; insanın ve çevrenin bir bütün olarak ele alınmadığı, sağlıklı bir çevrede yaşamanın bir insan hakkı olduğunun göz ardı edildiği, çevrenin bir rant alanı olarak görüldüğü, politikasızlığın politika olduğu bir dönemde 5 Haziran Dünya Çevre Günü‘nü kutlama günü olarak değil bir mücadele günü olarak gördüğümüzü yıllardır ifade ettik, bugün de ediyoruz. Başka bir dünyanın mümkün olduğuna dair inancımızla sermayeden yana değil insandan ve yaşamdan yana politika ve uygulamaların savunucusu ve takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygılarımızla sunuyoruz.

 

TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu

04.06.2009 00:00
Okunma Sayısı: 721