ÇEVRE SUÇLARI
Çevre ceza hukuku bu güne kadar yasa koyucu önünde yeterli ilgiyi görememiş bir dal olarak kalmış, çevreye ilişkin önlemler ağırlıklı olarak idare hukukunun çerçevesi içinde görülerek bu alandaki düzenlemeler ile yetinilmiştir.
Avrupa Birliği Konseyinin 27 Ocak 2003 tarihli ve 2003/80 sayılı "Çevrenin ceza hukuku yoluyla korunması hakkında yönerge"si çevre hukukuna ilişkin bir dizi düzenlemenin son halkası olarak yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Bu yönergeye göre Avrupa Birliğine üye devletler çeşitli çevre suçların ceza kanunlarında düzenleme ve bunlar için özgürlüğü bağlayıcı cezalar ve tüzel kişilere özgü yaptırımlar ön görme yükümlülüğü altındadır.
Bu yönergenin 3. maddesinde yer alan direktife göre üye devletlere yalnız kast ile değil taksirle işlenen eylemleri de suç haline getirme yükümlülüğü yüklemesidir. Söz konusu yönerge yürürlüğe girdiğinden beri pek çok üye devlet bunu iç hukukuna geçirmiş veya iç hukukunda zaten bulunan çevre suçları hükümlerini bununla uyumlu hale getirmiştir.
Yürürlükteki 765 sayılı Ceza Kanunumuzda çok az miktarda çevre suçu düzenlenmiş olup bunlar Kamunun Selametine karşı suçlar arasında yer almıştır. Yeni Ceza Kanununda ise Topluma Karşı Suçlar başlıklı üçüncü kısma eklenen Çevreye Karşı Suçlar başlıklı ikinci bölümde yer almıştır. Çevre suçlarının kendine özgü bir bölüm altında düzenlenmesi korunan hukuksal yarar açısından çevrenin kirletilmesini başlı başına bir haksızlık değerine kavuşturmuştur.
Burada kişilerin, yani belirli insanların söz konusu eylemlerden DOĞRUDAN veya DOLAYLI ZARAR GÖRMESİ veya TEHLİKEYE GİRMELERİ ARANMADAN, çevreye ve bunu oluşturan bitki örtüsü, hayvan ve insanlara yönelik GENEL veya SOMUT TEHLİKELERİN suç olarak tanımlanması söz konusu olmuştur.
Çevrenin atık ve artıklarla kirletilmesi suçunda dikkat çeken bir nokta yapısı gereği tehlike suçu niteliğinde bulunan bu eylemler düzenlenirken ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesine mümkün olduğunca bağlı kalınmış, istenmeyen sonuçtan doğan sorumluluk halleri taksirle işlenen suçlarla sınırlı tutulmuş ve ağırlaştırıcı nedenler SUÇUN İŞLENME ŞEKLİNE bağlı kılınmıştır.
Madde 181: Çevrenin kasten kirletilmesi düzenlenmiş olup birinci fıkrada; ilgili kanunlar ile belirlenen teknik usullere aykırıolarak ve çevreye zarar verecek şekilde ATIK veya ARTIKLARI TOPRAĞA, SUYA veya HAVAYA KASTEN VERMEK FİİLİ CEZALANDIRILMIŞTIR. Esasen ilgili mevzuatta belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şeklinde tanımlamanın ceza hukuk dışındaki kaynakların suçun tanımına alınması anlamına gelse de sırf çevre konusundaki düzenlemelere aykırılığın, suçun tek unsuru olarak düzenlenmemiş olması, buna çevrenin zarar görme tehlikesi ile diğer maddi unsurlarının da suç tanımının içine katılmış olması ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesini ön plana çıkartmış bulunduğundan mevzuata aykırı görülmemektedir.
ATIK ve ARTIKLARIN ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere uygun olarak doğal ortama bırakılması halinde hukuka aykırı bir davranışın varlığından ve dolayısıyla bu suçun oluştuğundan söz edilemez. Kirletme dolayısıyla ceza yaptırımı uygulanabilmesi için bunun çevreye zarar verecek boyuta ulaşması gerekir.
İkinci fıkrada ATIK veya ARTIKLARI İZİNSİZ OLARAK ÜLKEYE SOKAN kişiler cezalandırılmaktadır.
Üçüncü fıkrada söz konusu ATIK ve ARTIKLARIN TOPRAKTA, SUDA veya HAVADA kalıcı özellik göstermesi halinde, artırım sebebi uygulanmaktadır. Bu nitelikli bir hal olarak kabul edilmiştir.
Dördüncü fıkrada ise, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluşturan atık veya artıkların diğer bir takım özellikleri bu suçlar arasında daha ağır cezayı gerektiren ayrı bir nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu hükmün uygulanabilmesi için suç konusu atık ve artıkların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına üreme yeteneğinin körelmesine hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olması aranmıştır.
Beşinci fıkrada ise önceki fıkralarda tanımlanan suçları tüzel kişilerin işlemesi halinde bunlara özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına olanak tanımasıdır.
Madde 182; ilk maddede yer alan kasti fiillerin taksirle işlenmesi hallerinde düzenlenmiştir. Birinci fıkrada belirtilen açıklamalara uygun olarak buradan hüküm kurulacaktır.
183. Madde ceza kanunumuza yeni girmiş bir hüküm olarak gürültüye neden olma suçu işlenmiştir. Burada eylemin ilgili mevzuata aykırı olarak yapılmış olması tek koşul olarak belirlenmemekte en az bir kişinin sağlığının zarar görmesineELVERİŞLİ bir şekilde gürültü yapma şartı aranmaktadır. Burada bir somut tehlike suçunun söz konusu olduğu ortadadır. Gürültü sayılabilecek desibel miktarı ilgili mevzuattan tespit edilecektir.
Madde 184; ceza kanunumuzun getirdiği en önemli yeniliklerden biri de imar kirliliği terimi ve bunun altında düzenlenenyapı ruhsatı olmadan veya ruhsata aykırı şekilde yapılan binaların oluşturduğu görüntü kirliliğinin çevreye karşı suçlar arasında düzenlenmesidir. Türk toplumunun önemli sorunlarından biri olan kaçak yapılaşmanın, kamu düzenine veya kamunun selametine karşı suçlar arasında değil de çevre suçları arasında düzenlenmesi yeni bir anlayışın eseridir.
Birinci fıkradaki suç yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapma veya yaptırmakla oluşur. Böylece sadece binayı inşa eden müteahhit, taşeron, usta veya kalfa değil İNŞAATIN SAHİBİ de bu suçtan dolayı fail olarak sorumlu tutulacaktır. Ayrıca bu tür inşa faaliyetlerine KONTROL ve DENETİM HİZMETİ VEREN TEKNİK KİŞİLER de bu suçtan dolayı fail sıfatı ile cezalandırılacaktır.
İkinci fıkrada bu inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik su veya telefon bağlantısı yapılması yada bu hizmetlerden yararlandırılmasına müsaade edilmesi de ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Yani bu doğrultuda Tedaş ve Telekom yetkilileri de sanık olabilecektir.
3. fıkrada bu şekilde yapılan binalarda bir sınai faaliyetin
icrasına müsaade eden kişi de cezalandırılmaktadır.Burada dikkat edilmesi gereken husus belediye sınırları dışındada bu madenini uygulanabilir olmasıdır.
4. fıkrada; bu madde hükümlerinin uygulanma alanı ile ilgili bir sınırlandırma getirilmiştir. Bu madde hükümleri ancakBelediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanabilecektir. Örneğin organize sanayi bölgeleri, özel imar rejimine tabi bölge niteliği taşımaktadırlar. Ancak sınai ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından bu sınırlama kabul edilmemiştir. Bu bakımdan köy sınırları içinde inşa edilen, sınai ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından da bu madde hükümleri uygulanabilecektir.
Çevre Ceza Hukuku, ceza hukukunun en hızlı şekilde gelişen ve değişen dallarından biri olduğundan gerçekleştirilecek değişiklikler ve yeniliklerin uzun süre çağdaş kalmasının beklenemeyeceği açıktır. Bu nedenle ileride başka suç tiplerinin de kanuna eklenmesi zaruri hale gelebilecektir. Özellikle izinsiz yapılan kazı ve maden arama çalışmalarının çevreye olumsuz etkilerde bulunduğu görülmektedir. Aynı şekilde bitki örtüsüne ve faunaya karşı suçların da orman kanunundakilerle sınırlı kalmaması bu konuda yenilikler getirilmesi gerekmektedir.
Yeni ceza kanununda çevreye çarşı suçların yürürlülük tarihleri de farklı ele alınmıştır. Buna göre; imar kirliliğine neden olma başlıklı maddenin yürürlüğü işin önemine binaen 1 Nisan 2005 tarihinde değil yayım tarihinden itibaren,
Çevrenin kasten ve taksirle kirletilmesi hallerini düzenleyen maddelerin ise yayım tarihinden itibaren iki yıl sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır. Buna neden olarak ülkemizdeki plansız kentleşme ve kaçak yapılaşmanın ciddi bir sorun haline gelmesi dolayısıyla imar ile ilgili hükümlerin derhal yürürlüğe girmesi uygun görülmüş iken buna karşılık özellikle yerel yönetimler ve sınai tesisler açısından bir alt yapı hazırlığının yapılabilmesi için zamana ihtiyaç bulunması dolayısıyla bu fıkra hükümlerinin kanunun yayım tarihinden itibaren iki yıl sonraya bırakılmasının gerekli olduğu düşünülmüştür.