Besleme Basın
12 Eylül faşist darbesinin ülkemizi karanlığa boğduğu bir gerçektir, ama açığa çıkardığı bazı noktalar da var. Bunlardan birisi de medya-siyaset-ticaret ilişkisinin Özal`lı dönemlerde aleniyet kazanmasıdır. Medya-siyaset ilişkisi her zaman vardı ve her iktidarın bir besleme basını bulunuyordu. Üçlü sacayağını tamamlayan ticaret ilişkisi ise o zamana kadar açığa vurulmazdı, Özal`ın önayak olması ile tanınmış sermaye grupları değişik yayın organlarının resmi sahibi oldular ve gün yüzüne çıktılar. Bu medya kuruluşlarının anlı şanlı yöneticileri ve yazarları, patronlarının çıkarı için politikacıların kapısını çalarlar, onlarla iş görüşmesi yaparlar. Ama yaptıkları sadece ticaret değildir, ellerinden başka işler de gelir. Bunlar kimi zaman pasta kavgası yüzünden birbirlerine, kimi zaman da soygunlarına engel olmak isteyenlere saldırırlar.
Geçtiğimiz günlerde bu saldırıların bir örneğini daha yaşadık. Altın madenciliği de yapan, iktidarla iç içe olan bir sermaye grubunun yayınlayıp ortalıkta bedava dağıttığı bir gazete, İzmir`deki yaşam ve çevre hakkı savunucusu dostlarımızı açıkça hedef göstererek asılsız suçlamalarda bulundu. Hedefin odağındaki dostumuz, aynı zamanda devrimci-demokratların oluşturduğu "Birlikte Başarabiliriz" Platformu`nun İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olan Arif Ali Cangı`dır; hedefteki diğer dostumuz Senih Özay gibi direngen bir hukukçudur, çevre ve yaşam sevdalısıdır.
Onlar, yöredeki siyanürlü altın madenciliğine, ormanların ve kıyıların yağmasına, çevre hakkına saldırılara karşı yıllardır verilen mücadelenin birer neferi olarak halkın yanında yer aldılar ve yine sermayenin hedefindeler. Örnekleri buraya sığdıramayız ama eğer bugün yöredeki altın madenlerinin ve birçok işletmenin yasadışı faaliyeti yargı tarafından durdurulduysa, eğer Çeşme yarımadası AKP`nin elinden kurtarıldıysa hedefteki o dostlara hepimizin, bu ülkenin aydınlık insanlarının destek borcu bulunuyor. Yıllarca çeşitli siyasi iktidarların yağma ve talanına hukuksal ve toplumsal açıdan direnen ve direnişe ışık tutan bu dostlarımıza İzmir halkı, sendikalar ve meslek örgütleri sahip çıkmalı, atılan iftiraya ve yapılan ihbara tepki göstermelidir. Kuşkusuz onlar o besleme basına karşı yargı yoluna gideceklerdir ama karşılarındaki güruhun yargıyla, hukukla bir işi olmadığını, hukuka rağmen at koşturduklarını hepimiz biliyoruz. Yapılacak olan onların sesi olmamızdır, seslerini alanlarda ve sokaklarda duyurmamızdır.
Böylesi durumlarda örgütlerin yapacağı klasik basın açıklamaları yetmiyor, o sacayağına isyanı büyütüp tepki yollarını zenginleştirmemiz gerekiyor.
O gazetenin daha önceki iftiralarına karşı açılan davalardan birisinin sonucu dostlarımızın lehine sonuçlandı ama karar tebliğ edilemiyor, çünkü o iftira sahibi gazete yazarı, gazete adresinde bulunamıyor... Yılanı deliğinden bulup çıkaran derin güç, o adresi bulamıyor... İşin trajikomik yanı bir tarafa, iftira atan ve linç kültürünü aşılayan bu besleme basının tetikçileri her zaman yolcudur, bizler ise hancıyız. O tetikçiler şimdi sahibinin sesidir ama gün olur devran döner, 3-5 yıl sonra gazeteleri birine satılır, sahipleri ve ağızları değişir, biz bunları çok gördük; ama bizim dostların sesi hiç değişmez.
Yaşam savunucusu dostumuz ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayımıza o besleme gazetenin yaptığı suçlamalar, aslında kavgamızın gerçeğini ve boyutlarını ortaya koyuyor, biz gerçekten büyük bir kavga veriyoruz dostlar. Altın madenleri için ta ABD`den, Kanada`dan tehdit mektubu yollayanlara karşı, onların ülkemizdeki işbirlikçi ve tetikçilerine karşı zor ve zahmetli yollarda yürüyoruz. Yürürüz ne yapalım, binaenaleyh yollar yürümekle aşınmaz.
Ticaret ve siyaset medyasız olmuyor ama, siyaset ve medya bazen ticaretsiz oluyor, bu da bizim, devrimcilerin bir özelliğidir, o besleme basın ve o şeytan üçgeni bunu hiçbir zaman anlayamaz. Anlamaları için Evrensel okumaları gerekiyor, yaptığımız tek ticaret, gazetemizi ortalıkta bedava dağıtmamaktır.