ODAMIZIN 22 MART DÜNYA SU GÜNÜ HAKKINDAKİ AÇIKLAMASI
İçinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli sorunlarından biri temiz su kaynaklarının hızla azalması, suya erişimin zorlaşması ve su yoksulluğunun giderek artmasıdır. Bu nedenle, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1992 yılındaki 47. toplantısında dünyamızın karşı karşıya olduğu su sorunlarına dikkat çekmek ve bu konuda yapılan çalışmaları tartışmak üzere her yılın 22 Mart gününü "Dünya Su Günü" olarak ilan etmiştir.
Dünya Su Günü`nün bu yılki teması "Su için Doğa" olarak belirlenmiştir. "Su için Doğa" teması ile 21. Yüzyılda karşılaştığımız ve geleceğimizi tehdit eden su kaynaklı problemlerin, doğaya saygılı bir yaklaşımla çözülebileceği belirtilmiştir.
2000 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen Binyıl Kalkınma Hedefleri arasında yer alan "başta Afrika ve Asya kıtalarında yaşayanlar olmak üzere 2015 yılı itibarı ile güvenli içme suyuna erişim imkânı bulunmayan insan sayısını yarıya indirmek" hedefi bir temenni olmaktan öteye geçememiştir.
Birleşmiş Milletler tarafından yeniden oluşturulan 17 sürdürülebilir kalkınma hedefinde "temiz su ve sıhhi koşullar" ile "su kıtlığına" dikkat çekilmektedir. İklim değişikliği ile su kıtlığının daha da artacağına değinilmekte, 2050 yılına kadar 4 insandan 1`inin su sıkıntısı çekeceği tahmin edilmektedir. Su verimliliğinin artırılması için arıtma tesislerinin desteklenmesi, su kıtlığının önlenmesi için suya bağlı ekosistemlerin korunması, güvenli içme suyuna erişmek için ise mevcut altyapıların geliştirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu kapsamda teknik bilgisi olan çevre mühendislerinin belediyelerde ve tesislerde istihdamının arttırılması, arıtma tesislerinin verimli çalışması için olmazsa olmazdır.
Ülkemizin de içerisinde yer aldığı Akdeniz Havzası, küresel iklim değişikliğine karşı en hassas bölgelerden birisidir. 2 santigrat derecelik sıcaklık artışı, bölge ülkelerinde; şiddetli hava olayları, sıcak hava dalgaları, orman yangınları ve kuraklıkta artış ve bunlara bağlı olarak biyolojik çeşitlilik ve tarımsal verim kaybı, turizm gelirlerinde azalma şeklinde etkilerini hissettirecektir.
IPCC raporları; Akdeniz Havzası ve Türkiye`nin yakın gelecekte daha sıcak, daha kurak ve yağışlar açısından daha belirsiz bir iklim yapısına sahip olacağını ortaya koymaktadır. İklim değişikliği ile birlikte ortaya çıkan seller, kuraklık, su kirliliği gibi çevresel sorunlar hem insanları hem de doğayı etkilemektedir.
UNESCO`nun 2018 Birleşmiş Milletler Dünya Su Geliştirme Raporu`nda önemli başlıklar; su ihtiyacı, su uygunluğu, su kalitesi ile iklim ve çevre olarak belirtilmiştir. Yaklaşık 2,1 milyar insan güvenli içme suyu hizmetinden yoksundur. Ayrıca dünya nüfusu hızla artmakta ve 2050 yılına gelindiğinde küresel su ihtiyacının bugünkü ihtiyacın yüzde 30`undan fazla olacağı belirtilmektedir. Bunlara ek olarak yaklaşık 1,9 milyar insan kıtlık bölgesinde yaşamaktadır ve 2050 yılına kadar kıtlık olan bölgelerde yaşayan insan sayısının yaklaşık 3 milyara çıkaracağı beklenmektedir.
Dünyanın su kalitesine bakıldığında; atık suların yüzde 80`inden çoğu arıtılamamakta ve yaklaşık 1,8 milyar insanın herhangi bir arıtma işleminden geçmemiş suyu içme suyu olarak tükettiği belirtilmiştir. İklim ve çevre başlığı altında 2050 yılına kadar sellerden etkilenecek insan sayısının yaklaşık 1,2 milyardan 1,6 milyara çıkacağı ve arazi kaybının hızla artacağı tahmin edilmektedir. Raporda 1900`lü yıllardan günümüze kadar doğal sulak alanların yaklaşık yüzde 70`inin insan etkilerinden dolayı yok olduğu belirtilmiştir.
Dünyadaki su yoksulluk indeksine bakıldığında Türkiye`nin "orta sınıf" grubuna girdiği görülmektedir. Dünyanın yıllık yağış ortalaması yaklaşık bin milimetre iken Türkiye`deki alansal ortalama yağış miktarı 572 milimetredir. Benzer şekilde kişi başına düşen tatlı su miktarı açısından dünya ortalamasının 7 bin metreküp olarak belirlendiği 3. Küresel Çevre Raporu`na göre ülkemiz, kişi başına yıllık 2 bin 940 metreküp tatlı su kaynağıyla düşük sınıfta yer almaktadır.
2016 TÜİK Sektörel Su ve Atıksu İstatistikleri`ne göre 17 milyar metreküp su, sanayi, termik santral, maden sahaları tarafından kullanılmıştır. Bu suyun yarısı termik santraller tarafından kullanılmış ve denizden, derelerden ve yer altı sularından kullanılmıştır. Çanakkale Çan ve şimdi Eskişehir`de planlanan termik santrallerin ise temel su kaynağı "yer altı suları" dır. En değerli ve temiz kaynaklardan olan yer altı suları kirli enerji teknolojileri için tüketilmemelidir. Termik santrallerin soğutma ve üretim amaçlı yer altı suyu kullanımı kesinlikle engellenmelidir. Öte yandan, yerli, temiz ve yenilenebilir enerji üretim biçimlerine odaklanılarak su tüketimi enerji sektöründe azaltılmalıdır.
Öte yandan, üretim sanayinde tüketilen su miktarı da kontrol altına alınmalı ve temiz enerji teknolojileri ile su tüketimi azaltılmalıdır.
Ülkemizde özellikle büyük kentlerde içme suyu sorunu yaşanmaya devam etmektedir. Ankara, İzmir, İstanbul`da damacana ve paket su kullanmayan hane neredeyse yok denecek kadar azdır. Belediyelerin yapmış olduğu açıklamalarda suyun temiz olduğu beyan edilmesine rağmen suyun yönetiminden ve halk sağlığından sorumlu olan kurumlarda da musluk suyu yerine damacana ve paket su tercih edilmektedir. Herkesin musluğundan temiz su içmesi sağlanarak, kanserojen, insan sağlığına zararlı damacana ve paket suyun kontrolsüz tüketiminin önüne geçilmelidir. Damacana su tüketimi insan sağlığını olumsuz etkilemekte, içerisindeki insan sağlığına zarar verici maddelerin denetlenmediği bilinmektedir. Damacana suların kontrol edilmesinde belirlenen kirlilik parametreleri arttırılmalı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bu konuda daha fazla denetim yapmalıdır.
İçme suyu arıtma tesislerinde sayısal olarak önemli gelişmeler yaşanmaktadır. 453 faal içmesuyu arıtma tesisi bulunmaktadır. Ancak bunlardan sadece 12 tanesi ileri arıtma teknolojisi ile arıtma yapabilmektedir. Öte yandan büyük yatırımlar yapılan Afyon, Aksaray, Aydın, Antalya, Çankırı, Çorum, İzmir, Kocaeli, Konya, Niğde, Ordu, Sakarya, Trabzon gibi kentlerin bazı ilçelerinde bulunan toplam 16 içme suyu arıtma tesisi ise atıl durumdadır. Bu alanda yapılacak yatırımlarda mevcut durum değerlendirmesi, projelendirme süreci önem taşımaktadır. Milyarlarca lira yatırılan bu projelerin planlanması, yapılması ve işletimi sırasında mutlaka çevre mühendisi istihdamı yapılmalıdır.
Su konusu, bütün canlıların; hepimizin dünü, bugünü ve yarını açısından çok önemli. Bu konuda sorunumuzun temeli ise çok başlılık. 1926 yılından kalan bir Su Kanunu ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı gibi iki başlı bir yapı ile risk altında olan suyumuzu yönetmemiz mümkün değildir. TBMM`nin acilen taslak olarak hazırlanan Su Kanunu‘nu görüşerek, kamu yararı yaklaşımının hakim olduğu, suyu doğanın parçası gören, insan ve doğa öncelikli bir Su Kanunu`nun yasalaşması sağlanmalıdır.
Bu çerçevede insan ve canlı yaşamının devamlılığı adına su konusunda da sağlıklı, adil ve sürdürülebilir çözümler üretilebilmesi için sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının bir insan hakkı olarak ve kamusal bir anlayışla ele alınması gerekmektedir.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu