YAŞANILAN AFETLER `İKLİM KRİZİNİN` HABERCİSİDİR
MERSİN‘DE YAŞANILAN AFETLER "İKLİM KRİZİNİN" HABERCİSİDİR
Ülkemiz genelinde son dönemde Mersin‘de yaşanan aşırı yağış kaynaklı seller, Kayseri‘de yaşanan rüzgâr kaynaklı afetler, Bahçesaray‘da yaşanan çığ, İstanbul‘da yaşanan rüzgâr kaynaklı uçak kazası gibi doğa ve insan eliyle gerçekleşen afetlerin sayısının artması kamuoyunun gündemini ciddi düzeyde etkilemiş, konu ile ilgili tartışmaları beraberinde getirmiştir. Unutulmamalıdır ki afetler jeolojik, klimatik, biyolojik, sosyal ve teknolojik afetler olarak ele alınmakta, ülkemizde ve özellikle kentimizde tüm afet türleri sıklıkla görülmeye başlanmaktadır.
Bu afetlerden özellikle kuraklık, sel/taşkın ve dolu afetleri en yoğun yaşanan ve çok geniş alanlarda etkili olan afetlerdir. Ülkemizde doğal vejetasyonun tahribatı, çarpık kentleşme, sel ve dere yataklarındaki yapılaşmadan kaynaklı sel ve taşkın olaylarının neden olduğu zararlar artmakta, can ve mal kaybına yol açan felaketler daha sık görülmektedir.
Afet sayılarındaki değişimler ele alındığında özellikle 1960‘lı yılların başlarında ve ortalarında Türkiye‘de afet sayısında ciddî bir artış olması ve özellikle fırtına, sel/taşkın ve benzeri afetlerinin 2015 yılından itibaren yine ciddî bir şeklide artış eğilimine girmiş olması ele alınabilecek politika ve tedbirlerin aciliyetini ortaya koymaktadır.
Örneğin Mersin‘de 2017 yılında yaşanan ve 200 milyon liralık zarara neden olan sel afetinin ardından bu yıl 6-7 Ocak 2020 tarihinde yine kentin tamamını vuran sel afetinde 8 bin 386 sera, 951 bahçe, 30 bin 421 dekar tarla sel sularından etkilenmiş, ön hasar tespitine göre, 109 milyon 215 bin liralık zarar ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla son yıllarda yaşanan bu afetler "İklim Krizinin" Mersin‘e yansımaları olarak değerlendirilmelidir.
Belirtilen afetlerin gerçekleşme nedeni ve etki alanı öngörülmediği ve hesaplanmadığı takdirde can ve mal kayıplarının ne düzeyde olacağı, kent güvenliği ve kentin dirençliliğinin sürdürülebilmesi konusunun ciddi düzeyde ele alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Doğal çevrenin etki düzeyi kent güvenliği yaklaşımlarını doğrudan etkilemekte hasar görebilirlik (maddi ve manevi) ve kapasite değerlendirme modelinin boyutunu tanımlayabilmektedir.
Doğal afet riskini arttıran ve kentlerin doğal tehlikeler karşısında dayanıksız hâle gelmesine neden olan faktörlerin Etki-Tepki Modeli‘ne uygun olarak hasar görebilirlik sürecinin unsurları olan temel nedenler, dinamik baskılar, güvenli olmayan koşullar boyutunda incelenerek ve nihayetinde ülkemizde mevcut doğal afet tehlikeleri ile birlikte hasar görebilirliğin nedenleri ortaya konulmalıdır.
Çözüm konusunda da kentler artık afetleri merkeze olan kent planlaması modellerine, kritik alt yapıların sürdürülebilirliğinin sağlanmasına, iklim risk yönetimlerine, bütünleşik afet planlarına bu kapsamda sel afet planlarına ve kent selleri yönetimine ihtiyaç duymaktadır.
Sonuç olarak Mersin yerelinde iklim krizinin etkilerine ve afetlere daha az maruz kalmak ve kalkınmaya daha sürdürülebilir bir yaklaşım elde etmek üzere, birbirine paralel ve birbirlerini tamamlayan beş ana eylem hattı dikkate alınarak ‘iklim ve afet yönetim planı‘ kurgulanabilir: • Toplum/ bireylerin katılımı, • Kamu politika eylemleri, • Daha güvenli inşaat sistemleri ve kentsel gelişme • Kent güvenliği bağlamında bir koruma kültürü geliştirilmesi ve • İklim Krizine ve Afetlere Karşı Bilinç Düzeyinin Artırılması.
Çevre Mühendisleri Odası Mersin Şubesi
Yönetim Kurulu Başkanı
Sinan CAN