1 MAYIS/MAY/MAİ/…
1 Mayıs/May/Mai/…
1 Mayıs; emekten, özgürlükten, dayanışmadan ve üretmekten yana olan emekçilerin ıslıklarlarla, halaylarla, umutlarla ve evrensel kutladığı Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışmanın Günüdür.
1 Mayıs; Emek güçleri ve dostlarının sömürünün ve saltanatın adaletsizliğine karşı hep bir ve beraber olacaklarını haykırdıkları Karşı Duruşunun Günüdür.
1 Mayıs; Anaların, babaların ve çocukların emeğin değerine değer katmak için evlerinden, sokaklarından, şehirlerinden alanlara Omuz Omuza ve El Ele Gelişinin Günüdür.
1 Mayıs; Fabrikalardan, iş yerlerinden emeğinin verdiği cesaret ve bilinçle geleceğin sevdasını kurmak için marşlarla ve ezgilerle alanlarda İşçi Sınıfı Oluşunun Günüdür.
1 Mayıs; Yoksulun, yoksunun, ezilenin, dışlananın, sömürülenin sesinin her yerde ve her zamanda duyurulduğu ve haykırıldığı, her sesin bir sese dönüştüğü Kitlesel Seslenişin günüdür.
1 Mayıs; Emeğin şenlikli heyulasına toprağı yırtan tohumların, güneşe şakıyan kuşların, masmavi gökyüzünün, engin denizlerin, tertemiz havanın ve doğanın Şenlenişinin günüdür.
Yukarıda saydığımız bütün güzelliklerin kazanılması ve daim olması için canını, kavgasını ve hayatını feda edenler oldu. Diğer bir yandan, yukarıda saydığımız güzellikler için kavga etmediğimiz için canından, emeğinden ve geleceğinden olanlar oldu.
1 Mayıs İşçi Bayramı çalışma saatinin sekiz saate düşürülmesi için 1856 yılında Avustralya`da İşçi Sınıfının omuzlarında yükseldi. Avustralya İşçi Sınıfı ilk toplantının iş bırakma eylemiyle gerçekleştirmesinin ardından dünya İşçi Sınıfına birliktelik şiarını ve mücadele belleğini miras bırakmışlardır. Sonrasında İşçi Sınıfının gücünün farkında oluşunun ilk eylemleri Amerika`dan başlayıp, tüm dünya emekçilerini sarmıştır. 1 Mayıs Kavganın Burjuva ve Egemen Sınıfın çıkarlarına karşı kazanılacağının bayramına dönüşen bir gündür.
Uluslararası alanda yıllar önce kazanılmış "Dayanışma ve Emek Günü" olan 1 Mayıs, Türkiye gerçeğinde çalkantılı bir tarihe sahiptir. İktidar güçlerinin insafına bırakılmış bir gün gibi sunulmaktadır. 1 Mayıs tartışmaları günün tatil olup olmaması ya da kutlamaların nerede yapılıp yapılamayacağına dair tartışmalar ile geçiştirilmektedir. Cumhuriyet tarihi boyunca bazen tatil edilmiş, bazen yasaklanmıştır. Egemen söylemin ürettiği yanlış bilgilendirme ve yönlendirme ile kısır bir tartışmaya çekilmektedir.Olması gereken ise hangi hakların kazanıldığı ve hangi haklar için kavga edildiğinin bilinmesidir.
Küresel ölçekte günden güne artan yoksulluk ve doğa sömürüsü kapitalist üretim biçiminin son kullanma tarihinin yaklaştığını muştulamaktadır. İnsanlık tarihinde yalnızca bireysel düzeyde artan sömürü ve çalışma dinamikleri ile değil, kitlesel kıyımlar ve çevre tahribatları ile de kanlı bir dönemi kapitalizm insanlığa yaşatmıştır ve yaşatmaktadır. Savaşların en organize ve en acımasız olduğu, totaliter rejimlerin burjuva sınıfının çıkarları için insanı, insanca yaşamı ve doğayı yok etmek pahasına katletmekte sakınca görmediği bir üretim ilişkileri dönemidir. Yani kapitalist üretim ilişkilerinin hem fikir hem de uygulama olarak eli ve eylemi kanlıdır ve hep kanlı olacaktır.
Unutmamalıyız! 1 Mayıs bu modernize olmuş vahşetin madunlarının ve mağdurlarının birbirine omuz verdiği ve vereceği evrensel kavganın günüdür.
Örgütlü emek güçlerinden korkan hükümetler, sürekli onlarla baş etmek için stratejiler üretmekteler. Yasal alanda yok edemedikleri kazanımları, kendi "sarılı" ve "aklı" sendikaları ile çözmektedirler. Günden güne ‘örgütsüz`, ‘güvencesiz`, ‘kimsesiz` ve ‘korumasız` ücretli kölelik için piyasa koşullarını düzenlemekte ve sömürünün ağır koşullarını meşrulaştırmaktadırlar. Mevcut iktidarın taşeron şirketler aracılığı ile kaçtığı sosyal ve siyasal haklar anaysa da ve yasalarda yazılı olmaktan öteye gidememektedir. ‘Adalet` yürütmenin ellerinde can çekişmektedir. Sürekli egemen sınıfın "arka" ya da "ön" bahçesi olarak ve en nihayetinde o bahçe denilen "mülkün temeli" olarak adalet ellerinde kalacaktır. ‘Sağlık` piyasanın insafına bırakılmış, sağlık sistemine kızanlar hınçlarını sağlık emekçilerinden almaktadırlar. Bütünsel olarak baktığımızda marazlar üreten bu ekonomik ve sosyal sitem tümüyle tarihin tozlu raflarına gönderilmelidir.
Eğitim sisteminde yıllardır devam eden düzensizliğe bir yenisi daha eklenerek durum tam bir ‘4+4+4` lük "eşitsizliğe" ve "adaletsizliğe" dönüştürülmektedir. Ez cümle, iktidar tüm imkânları ile toplum mühendisliğine soyunmuş durumdadır. Sanatımızı, sağlığımızı, eğitimimizi, evimizi ve geleceğimizi satmakta mevcut iktidar bir beis görmemektedir.
Eleştirel ve karşı olanları Baskı ve Şiddet ile susturmak için elinden geleni yapan iktidar, doğanın tahribatında da sınır ve eleştiri tanımıyor. Toplumsal muhalefete rağmen HES`lerin inşaatına yurdun her yerinde devam etmektedir. Yurt dün uygulanan liberal politikalarla "rantiye" alanıyken, şimdi"şantiye" alanı olarak yine ve yeniden kendi zenginlerini yaratmaktadır. Nükleer`i halka rağmen, piyasa için yapmakta ısrarcı olan iktidar, bu süreçte doğa ve insan geleceğini kendi çıkarları doğrultusunda yıkıma uğratmaktadır.
İşçi hayatını ve sağlığını hiçe sayan bir dönemden geçiyoruz. Ülkemizde 2008 yılında 865 işçi cinayeti gerçekleşti. Bu rakam 2010 yılında 1.434 işçiye çıktı. 2011 yılı rakamları hala net olarak açıklanmadı. 2012 yılının Şubat ayında gerçekleşen iş kazasında Meslektaşlarımız Serkan TÜRKOĞLU ve Kadir ŞEN sağlıksız ve güvencesiz çalışma koşullarından kaynaklı bir cinayete kurban edilmişlerdir.
1 Mayıs kendini kadim olarak gören, bu düzendeki haksızlıklara karşı birlikte olmanın ve olabilmenin ve en çok da 1 Mayıs 1977 taksimde ve tüm emek mücadelesinde solan canların omuzlarında tekrar yükseldiği gündür.
Yaşasın BİRLİK, MÜCADELE ve DAYANIŞMA
Yaşasın HAKLI ve HAKÇA EMEK KAVGASI
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
11. Dönem Yönetim Kurulu