28 ARALIK’TA KADIKÖY’DEMARMARA’YI VE İSTANBUL’U SAVUNUYORUZ!
28 ARALIK‘TA KADIKÖY‘DE BİR ARADAYIZ...
BİR ARADA MARMARA‘YI ve İSTANBUL‘U SAVUNUYORUZ!
Zeytinini, suyunu, kıyısını, korusunu koruyanlar...
Ormanına, bostanına, tarım alanlarına sahip çıkanlar...
Şehirleri, garları, parkları, mahalleleri, evleri, meydanları için direnenler...
Yerin yedi kat altında da üstünde de çalışırken hayat mücadelesi verenler...
Bir aradayız! Bir arada doğayı, emeği, İstanbul‘u ve Marmara‘yı savunuyoruz!
Dörtnala gelip Uzak Asya‘dan Akdeniz‘e uzanan bu kısrak başının tek nefes borusu benim! Sarışın bir denizle kara bir denizin kavuşmasından oldum. Kadim ve ışıklı Istrancaların, bol pınarlı vahşi hayvanlar anası İda‘nın gölgesinde, toprağın ve nehirlerin bir badem ağacına can verdiği yerde, bereket ananın oğlu temmuz olarak doğdum. Zalimler beni her katlettiğinde, damarlarımdan süt aktı ve bağlandığım ağaç, kara zeytin taneleri verdi...
Şimdi, bir şafak vakti Yırca‘da öldürülen 6 bin zeytin ağacı; yaşam alanlarından kovulan hayvanlar; kimyasal atıklarla zehirlenen Ergene; yok edilen Dilovası; suyu kurutulan Sapanca; sürgün edilen Sulukule; kuzey ormanlarında kesilen yüz binlerce ağaç; yerin yedi kat altındaki maden ocağında, göğün yedi kat üstündeki şantiyede karın tokluğuna öldürülen işçiler; boğazlanan şehirler, yıkılan okullar, halkına kapatılan meydanlar aşkına seni çağırıyorum. Marmara halkı, İstanbul halkı yaşamın ve umudun sesini yeniden duy!
Burası Marmara, kucaklaşmanın, buluşmanın anayurdu... Seni Edirne‘den İzmit‘e, Çanakkale‘den Bursa‘ya, İğneada‘dan Sapanca‘ya, Okmeydanı‘ndan Gebze‘ye, Taksim‘den Sefaköy‘e doğayı, emeği, mahalleni ve şehirlerini savunmak için, büyük ve bereketli bir nehir gibi akarak 28 Aralık‘ta İstanbul‘da, Kadıköy Meydanı‘nda buluşmaya çağırıyorum:
Seni, sonsuz bir kuruntuyla yaşam alanlarımıza kaçak saraylar dikenlere, halkı kendi meydanlarında yasaklı ilan edenlere karşı, Haydarpaşa Garı‘nın merdivenlerinin üstüne düşen güneşi ve telaşı savunmaya çağırıyorum...
Seni, bilcümle canlılara, yoksullara, çocuklara zorbalık edenlere karşı ürkek karacanın, su içen karıncanın, misafir leyleğin, pullu balığın, gülümseyen fokların, boğulan domuzların, mağrur kartalın, çocukların ve longozun yaşam hakkını savunmaya çağırıyorum...
Seni, deprem toplanma alanlarımıza paranın tapınaklarını dikenlere, mezarlıklarımızı, adalarımızı, parklarımızı, korularımızı imara açanlara, kimyasallarla, gdo‘lu tohumlarla, toprağımızı zehirleyip, suyumuzu kurutanlara karşı Ergene‘yi, Çorlu‘yu, Sapanca‘yı; Trakya‘nın, Balıkesir‘in, Kandıra‘nın tarım alanlarını; ayçiçeğini, zeytini ve pirinci; Çanakkale‘nin Trakya‘nın dağlarını, adaları savunmaya çağırıyorum...
Seni her yeri kaplayan organize sanayi bölgelerine, termik ve nükleer santrallere, siyanürlü altına, taş ve maden ocaklarına karşı Yırca‘nın inadıyla, Validebağ‘ın direnciyle, Torunlar‘ın öfkesiyle, İğneada‘nın sabrıyla korunu, bostanını, ormanını, suyunu savunmaya çağırıyorum. Seni İstanbul‘daki birinci köprüden Çanakkale‘deki dördüncü köprüye, AVM‘lerden kentlerin içindeki termik santrallere, atom bombası gücündeki amonyak tanklarından, organize kimya sanayilerine uzanan büyük doğal ve kentsel yıkımı durduracak büyük bir yaşam hakkı mücadelesinin kardeşliğine çağırıyorum. Seni engelli çocukları okulsuz bırakanlara; okulları yıkanlara; dini yağmaya kalkan yapanlara; hastaneleri kapatanlara; riskli alan ilan ettikleri mahallelerin yanı başına rant sarayları, cinayet alanları, dev şantiyeler dikenlere karşı okuluna, hastanene, mahallene sahip çıkmaya çağırıyorum.
Unutma: Barbarlık hepimizin kapısına dayandı! Barbarlık her yerde doğanın ve emeğin yaşam hakkını ihlal ediyor! Unutma: Bu sefer tek esaslı gerçek: Ya hep beraber ya hiç birimiz!
İstanbul finans kenti, emlak cenneti, sermayenin oyun parkı olsun diye Trakya ve Anadolu‘daki zengin tarım topraklarımız, birinci sınıf içme suyumuzu yağmalayan güvencesiz deri, boya, tekstil, metal, kimya fabrikalarınca, gdo‘lu tohumlarca zehirleniyor.Milletin anasını ağlatan şirketler zengin olsun diye İstanbul‘un suyunu kurutan mega projeler, termik santraller; hes‘ler hepimizi susuzluğa mahkum ediyor. Çarpık sanayileşmenin büyük çöplüğü Marmara, şimdi yeni kent ve doğa yağmacılarınca ikinci kez büyük bir yıkıma sürükleniyor. İstanbul bir avuç şirketin çıkarlarına, Marmara İstanbul‘a feda ediliyor. Ve kanserden öldüğümüz şehirler, iş cinayetlerinde katledildiğimiz madenler ve şantiyeler çitlenen topraklarımızdan, meralarımızdan, yaşam alanlarımızdan, mahallelerimizden hep birlikte sürgün edilmemiz sayesinde böyle hızla ve kibirle yükseliyor.
Unutma: Validebağ korusundan Yırca‘ya; Kuzey Ormanları‘dan Bozcaada‘ya; Bursa‘dan Okmeydanı‘na ormanları, vadileri, okulları, hastaneleri, mahalleleri ve meydanlarıyla İstanbul ve tüm Marmara artık hepimizin ortak savunma alanı. Savunmamızın tek meşruluk kaynağı, doğayı ve şehirlerimizi koruma hakkımız ve büyüyen dayanışmamız. İşlemeyen hukuk, şantiye polisleri, biber gazları, makul şüpheler, özel güvenlikçiler, çeteler, medyalar ve kalkınma yalanları sadece bir avuç yağmacı şirketin iktidarını savunuyor.
Büyüme diye parayı ve paranın iktidarını savunanlara karşı; İstanbul‘u ve Marmara‘yı savunuyoruz. Kalkınma diye beş kuruş değer vermeden tükettikleri emeği, doğayı, insanı, yaşamı hoyratça savuranlara karşı; bir orman gibi eşit ve adilce paylaşmayı; bir ağaç gibi özgürce üreterek yaşamayı savunuyoruz. Köylüyü toprağından, yoksulu mahallesinden sürüp, doğayı katleden OGB‘lerde, madenlerde, şantiyelerde insan kanından kar edenlere karşı; doğanın, emeğin, suyun, toprağın ve şehirlerin hakkını savunmak için ayağa kalkıyoruz.
Seni, İstanbul‘u, Marmara‘yı, yaşamı savunarak umudumuzu büyütmeye çağırıyoruz! Seni yaşamı ağaç ağaç, ev ev, meydan meydan ve topyekun savunmaya çağırıyoruz! Seni yurttaşlarının en temel hakları en yüksek yasa olan; kalkınma derken eşitliği ve adilce bölüşmeyi anlayan yeni bir yurttaşlık hukukunu; "güzel bir ülkeyi ve insanca bir mahalleyi"; yaşamı savunarak hep birlikte inşa etmeye çağırıyoruz.
Ben Marmara: Toprağın ve nehirlerin bir badem ağacına can verdiği yerde, bereket ananın oğlu temmuz adıyla doğan: kucaklaşmanın, buluşmanın anayurdu. Zalimler beni her katlettiğinde, damarlarımdan süt aktı ve bağlandığım ağaç, kara zeytin taneleri verdi...
Seni, el ele verip, katledilen yaşamı; kırılan umudu, kökünden sökülen erik ağacını hep birlikte yeşertmeye; çiçekli hazirandan bereketli bir temmuz yaratmaya çağırıyorum.
Marmara ve İstanbul‘u doğa düşmanı yağma projelerine karşı savunmak için, 28 Aralık‘ta Kadıköy‘de bir aradayız.
Evimizi, bahçemizi, mahallemizi, korumuzu ve ormanları savunmak için, 28 Aralık‘ta Kadıköy‘de bir aradayız.
Yaşam hakkı verilmeyen hayvanları savunmak için 28 Aralık‘ta Kadıköy‘de bir aradayız.
Okuluma, kamusal sağlık ve ulaşım hakkıma, hastaneme, Haydarpaşa Garı‘ma, Taksim Meydanı‘ma dokunma demek için 28 Aralık‘ta Kadıköy‘de bir aradayız.
"Ya hepimiz engelliyiz, ya hiçbirimiz" demek için 28 Aralık‘ta Kadıköy‘de bir aradayız.
İğneada‘yı, Istrancaları, Çanakkale‘yi, Körfez‘i, Sakarya‘yı, Sapanca‘yı, Bursa‘yı, İstanbul‘u savunmak için 28 Aralık‘ta Kadıköy‘de bir aradayız.
Bir aradayız; bir arada doğayı, kenti, emeği, Marmara‘yı, İstanbul‘u, yaşamı savunuyoruz.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
İstanbul Şubesi
İstanbul Kent Savunması
Kuzey Ormanaları Savunması
NOT: Saat 11.30-12.00 arasında Kadıköy Bahariye‘de Süreya Operası‘nın önünde buluşacağız.