Bir Katliam da Bozkırın Gelini Tuz Gölü`nde
Gün geçmiyor ki bu topraklarda bir katliam haberi çıkmasın. Salda, Akgöl, Kaz Dağları, İkizdere, Marmara ve daha onlarca belki yüzlerce yıkım ve talan alanı ile yüz yüzeyiz.
Siyasi iradenin emek-bilim-doğa yönünden sapmış; sermayenin güdümüne girmiş karar ve uygulamaları en son Tuz Gölündeki vahşeti, yıkımı ortaya çıkarmıştır.
Denetim üzerinden kamu gücünü çeken siyasi irade, denetimin yanı sıra planlamaları da sermayenin güdümüne terk etmiştir.
Tuz Gölü faciası da diğerleri gibi bunun sonucudur. Siyasi irade uyarılara rağmen sulamada, avcılıkta, alan kullanımındaki zaafiyetleri ile burada bir başka vahşete daha yol açmıştır.
Sulama amacı ile kontrolsüz, denetimsiz bir şekilde önü kesilen su yolları Tuz Gölünü besleyemez hale gelmiştir.
Bakıldığında 1. Derece Sit Alanı, Sulak Alan ve hatta UNESCOnun Dünya Miras Alanları Geçici Listesinde yer alan Tuz Gölü bir çorak bir filamingo mezarlığına dönüşmüştür.
Üç denizimiz uluslararası anlaşmalarla korunmaya çalışırken, bize ait tek deniz Marmarayı korumayan, katleden siyasi yurdun dört yanına yayılmış yıkımlar çetelesine Tuz Gölünü de eklemiştir.
Bütün bu sonuçların sebebi olan sorun, kurullarını sermaye temsilcilerine teslim eden; bilimden, doğadan, toplumdan yana bakmak yerine sermaye tarafından bakan zihniyetin kendisidir. Görülmektedir ki; sorun kendisi iken sorunu çözmesi elbette mümkün olamamaktadır.