TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
TMMOB
Çevre Mühendisleri Odası
ÇEVRE FASLINDA KALDIĞIMIZ YERDENTARAF GAZETESİ)

Çevre faslında kaldığımız yerden Türkiye‘nin AB ile yaşadığı bitmez tükenmez serüvenin bu yılki fotoğrafının detaylarına geçen hafta vâkıf olduk. Geçen yazıda raporda birçok başlığa göre daha fazla yer ayrılan "Çevre ve iklim Değişikliği" başlığı altındaki icraata ilişkin Komisyon‘un getirdiği eleştirilerin ancak bir kısmını ele almıştım. Bu başlık altında bulunan veya çevreyi dolaylı olarak ilgilendiren diğer fasıllardaki tespitlere yer kalmamıştı. Bu vesileyle kaldığımız yerden devam edelim. İlgili başlık altında, AB mevzuatının tam tersine ÇED kapsamı dışında tutulan mega projelerin çığ gibi arttığı eleştirisi getirilmiş, Stratejik ÇED sürecine ilişkin hiçbir çalışma yapılmadığı kaydedilmişti. ÇED meselesi, iktidar kanadında arsız bir rant hevesiyle, plansız programsız projeler için ayak bağı olarak görülüyor, oysa ÇED süreçleri ileride karşılaşılabilecek sorunlara karşı bir önlemler manzumesidir. Üstelik, Çevre Mühendisleri Odası‘nın da rapora ilişkin açıklamasında belirttiği gibi, tüm ÇED raporları Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar tarafından imzalanıyor. ÇED raporu yazılsa bile ne kadar objektif olabileceğinin yorumunu size bırakıyorum. Kaldı ki ÇED‘lerin çoğu göstermelik, dikkate alınan bir avuç ÇED‘in projeleri değiştirdiği veya engellediği vaki değil. Gelelim fasıldaki diğer kritik noktalara: "Türkiye‘nin, atık yönetimi planlarının hazırlanması ve uygulanmasına ilişkin AB Atık Çerçeve Direktifi gerekliliklerini hala yerine getirmesi gerekmektedir. Su sektörünün, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘ndan Orman ve Su İşleri Bakanlığı‘na aktarılmasının ardından, sorumlulukların net bir şekilde paylaşılmamış olması nedeniyle kurumsal koordinasyon konusunda sorunlar yaşanmıştır. Doğa koruması ile ilgili çerçeve mevzuatı ve ulusal biyoçeşitlilik stratejisi ve eylem planı henüz kabul edilmemiştir. Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı AB müktesebatı ile uyumlu değildir. İklim değişikliği alanında, AB müktesebatına uyum konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. Mevcut korunan alanların ve potansiyel Natura 2000 alanlarının sürdürülebilirliğine özel önem verilmesi gerekmektedir. ÇED‘e ilişkin mevzuatta yapılan değişiklikler endişeye yol açmaktadır. Hem yurtiçinde hem de uluslararası düzeyde daha iddialı ve koordineli bir iklim ve çevre politikalarının oluşturulmasına ve uygulanmasına hâlâ ihtiyaç bulunmaktadır. Türkiye, AB‘ye aday ve potansiyel aday ülkelerle sivil koruma alanında işbirliğine yönelik IPA programına katılım düzeyini düşürmüştür. Türkiye henüz AB Sivil Koruma Mekanizmasının üyesi değildir. Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki yeni Kanun, kentsel dönüşüm yoluyla kentsel alanlardaki yaşam kalitesinin artırılmasını ve afet riski altındaki alanlarda veya riskli yapıların bulunduğu yerlerde güvenli ve sağlıklı yaşam çevrelerinin oluşturulmasını hedeflemektedir." 15. fasılda "Enerji" başlığı altında nükleer güvenlik ve radyasyondan korunma konusunda da, "2005‘te Avrupa Topluluğu Acil Radyolojik Bilgilerin Değişimi Anlaşması (ECURIE) hakkında TAEK tarafından imzalanan anlaşma henüz onaylanmamıştır. Mevcut yönetmeliklerin AB müktesebatıyla uyumlu olduğunun doğrulanması gerekmektedir. Çerçeve bir nükleer kanununun kabul edilmesi konusunda ilerleme kaydedilmemiştir" denmiş. İlgili bakanlıktan inşaat mühendisliği kökenli bir müsteşar yardımcısı sosyal medyada çevre faslıyla ilgili son yazımla ilgili tuhaf ithamlarda bulundu. Komisyon‘un çevre politikası ve iklim değişikliği konularında getirdiği eleştiriler bilinmeyen şeyler değil. Komisyon‘un bu eksikliklerden haberdar olması da doğal. Mesele Bakanlığın işini iyi ya da kötü yapması bile değil. Öyle bir hissiyat varsa Bakanlık "kendi, öz" ilerleme raporunu yazar ve rahat eder. Temel mesele, AKP ile kalkınan Türkiye‘nin çevreye, ekolojiye gösterecek saygısının olmaması. Bu bürokratı çok aşan bir gerçektir ve bedelini herkes ödeyecektir.

23.10.2013 00:00
Okunma Sayısı: 659