FUKUŞİMA NÜKLEER SANTRAL KAZASININ 2. YILDÖNÜMÜ BASIN AÇIKLAMASI GERÇEKLEŞTİRİLDİ..
SAYIN BASIN MENSUPLARI, DEĞERLİ HALKIMIZ
11 Mart 2011 yılında Japonya açıklarında gerçekleşen deprem ve ardından yaşanan tsunami çok sayıda can kaybına yol açarken Fukushima Daiçi Nükleer Santrali` nin ünitelerinde soğutma sağlanamadığı için çekirdek erimesi meydana geldi. Sonunda, hepimizin bildiği bir seri patlama oldu. Fukuşima`da meydana gelen dünyanın ikinci en büyük nükleer santral kazası tüm dünyayı nükleer enerji hakkında tekrar düşünmeye sevk etti.
Japon hükümeti, Tokyo Elektrik Şirketi ve Uluslararası Atom Enerji Ajansı, santralden atmosfere, okyanusa ve toprağa bulaşan radyoaktif izotoplar hakkında gerçek değerleri açıklamayıp, kazanın boyutlarını saptırmak için yoğun çaba sarfetti. Basından öğrendiğimize göre, okyanustan tutulan balıklarda, öngörülenin de çok üzerinde radyasyon saptanmıştır. Bağımsız araştırmacıların çabalarıyla, kazanın gerçek boyutları ortaya çıktı. Patlama sonucu yayılan radyoaktif maddeler, Kuzey Amerika`nın batı kıyılarına, Avrupa kıtasına ve Kuzey yarımküreye kadar ulaştı. Japon Nükleer ve Endüstriyel Güvenlik Ajansı (NISA) kazanın seviyesini, "BÜYÜK KAZA" seviyesi olan 7. Seviye olarak açıklamıştır (Chernobyl ile aynı seviye).
Büyük bölümü 1. Derecede deprem bölgesinde bulunan ve yakın çevresinde de çok büyük depremler üreteceği bilinen fayların yer aldığı ülkemizde, Fukişima`dakine benzer kazaların ortaya çıkması son derece olasıdır.
Kazanın ardından Daiçii`de 4 reaktör kullanılamaz hale geldi. Kalan 50 reaktörden 48`i ise riskler nedeniyle çalıştırılmıyor. Fukuşima`dan sonra, Almanya, İtalya, İsviçre nükleer enerjiden vazgeçme kararı alarak yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeye başladı. Avrupa Birliği sınırları içerisindeki tüm nükleer santraller teste tabi tutuldu ve hepsinde güvenlik zaafları tespit edildi.
Dünyada bunlar yaşanırken ülkemizde "az radyasyon kemiklere iyi gelir" söyleminin devamı niteliğinde demeçler verildi. "Riski var diye tüpgaz kullanmayacak mıyız, arabaya binmeyecek miyiz "bekarlık nükleer santralden daha tehlikeli" demeçleri, ülkemizde kurulmak istenen nükleer santrallere ilişkin yetkililerin işin ciddiyetinin farkına varmadıklarını gösterdi.
Yapılan açıklamalara bakılırsa, sadece Akkuyu`da değil, Sinop, İğneada ve ülkemizin bir çok bölgesinde nükleer santral yapılmak istenmektedir. Yani bu, ülkemizin dört bir yanına etkisi yıllarca sürecek bombalar yerleştirmek demektir.
Yaşanan bunca acı felaket varken, tamamlandığında ülkemizin kurulu gücünün sadece %5-7`sine karşılık gelecek böyle bir santralın yapılma gerekçesini nedir?
Yakın tarihte İzmir` in Gaziemir ilçesinde, nükleer atıkların, yıllardır toprağa gömüldüğü ortaya çıktı. Bunun üzerine, kamu kurumları ve siyasal iktidar felaketin boyutunu nükleer atıklara "kimyasal atık" muamelesi yaparak gizlemeye çalıştı. Gaziemir`de yaşananlar, bir nükleer kaza ve sızıntı durumlarında başımıza geleceklerin habercisidir. Gaziemir`deki atıkların ülkemize nasıl geldikleri ise hâlâ belirsizliğini korumaktadır.
Akkkuyu Nükleer Santrali için Rusya devleti ile yapılan anlaşma gereği;
-Santralin tüm işletmesi, yakıt tedariği, atık yönetimi ihalesiz %100 Rusya`ya teslim edilmiştir,
-Sözleşme gereği, santral hisselerinin en az % 51`i Rusya`ya ait olacaktır (bunun anlamı, söz hakkı her zaman Ruslar`da olacaktır).
-Rus tarafına 12.35 cent/kwsaat ile 15.5 cent/kwsaat arasında fahiş bir elektrik satın alma garantisi verilmiştir.
-Önerilen VVER 1200 modeli reaktörün, bugüne kadar hiç işletmeye alınmamış ve bu nedenle de Rusya`da bile işletme performansı denenmemiş bir reaktör tipi ilk defa ülkemizde denenecektir (diğer bir deyimle, Türk halkı kobay olarak kullanılacaktır),
-Anlaşmada "görünmeyen" ve kimin yükleneceği muğlak olan maliyetleri vardır,
Bilindiği üzere Ortadoğu, emperyalist kışkırtmalarla savaşın eşiğine getirilmiştir. Ülkeler arasındaki nükleer silahlanma yarışı, olası bir savaşta insanlık için önemli bir tehdit niteliğindedir. Bunun için nükleerin kirli ve savaşın diline hizmet eden dünyasını terk edip barışın dili egemen kılınmalıdır.
Nükleer santral kazaları ve kazaların yarattığı büyük tahribat, nükleer santrallerden vazgeçilmesi için ciddi bir uyarı niteliğindedir. Biz nükleer santral karşıtları olarak, Fukuşima` da yaşanan felaketlerin yıldönümünde, daha Çernobil`in ve Fukişima`nın olumsuz etkileri hala sürerken ülkemizde bir ülkede nükleer santral istemiyoruz.
Biliyoruz ki tüm dünyada, nükleer kazaların önemli bir bölümü halktan gizlenmekte, ancak saklanamayacak durumda olanlar, küçültülerek duyurulmaktadır. Her depremde korku içerisinde "acaba santrale bir şey oldu mu" korkusu ile yaşamak istemiyoruz.
Ne kendimizi, ne de gelecek kuşakları ölümle burun buruna getirecek bir santral istemiyoruz.
NÜKLEERE İNAT YAŞASIN HAYAT!
NÜKLEER KARŞITI PLATFORM