TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
TMMOB
Çevre Mühendisleri Odası
“İliç’te olanlar kaza değil, organize bir suç” (BİANET)

Erzincan’ın İliç ilçesine bağlı Çöpler köyünde Kanada ve ABD menşeili Anagold Madencilik’in işlettiği Çöpler Altın Madeni sahasında 13 Şubat’ta yaşanan çökme sonucu şlam (tesisten çıkan atık) altında kalan dokuz işçi hâlâ kurtarılamadı.

bianet’e konuşan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'ne bağlı (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Dursun Kahraman, maden sahasında meydana gelen çökmenin toprak kayması ya da heyelan olarak adlandırılmayacağını söyledi.

Kahraman, şlam altında kalan ve ulaşılamayan işçilerle ilgili 2011’de Afşin-Elbistan B Termik Santrali'nin Çöllolar Kömür Sahası'nda meydana gelen çökmeyi ve cenazesi bulunamayan 11 işçiyi hatırlatarak şöyle dedi: “Facianın üzerinden 13 yıl geçti, 11 işçinin cenazesi hâlâ ortada yok. Bölgeye göstermelik bir heykel diktiler. Mahkeme, yargılananların sembolik hapis cezalarını paraya çevirdi ve istediği 90 bin TL’nin de 24 ay taksitle ödenmesine karar verdi.”

“Toprak kayması değil”

Kahraman, İliç’te yaşananları ve TMMOB olarak altın madeni ile ilgili bugüne dek yaptıkları uyarıları şöyle anlattı:

“Bugüne dek İliç’le ilgili çıkan haberlerde ve resmî açıklamalarda bu felaketin bir heyelan ya da toprak kayması olduğunu söylendi/yazıldı. Ancak yaşananlar için ikisi de doğru adlandırmalar değil. Yaşanan, toksik maddelerle kontamine olmuş bir atık, liç yığınının etrafa dağılması. Daha teknik terimlerle anlatmak gerekirse “yığın liç" veya "liçleme", genellikle düşük tenörlü (cevherin içerisindeki değerli maden miktarı) cevherlerin ekonomik olarak işlenmesi için kullanılan bir yöntem. Bu yöntemle cevher genellikle açık ocak madenlerinden çıkarılır. Sonrasında büyük bir platforma veya havuza yığılır. Siyanür veya sülfürik asit gibi kimyasalların kullanılması ile cevherden metalin çıkarılması sağlanır.

“Yığının etrafa dağılması diyerek felaketin boyutunu basitleştirmek istemiyorum, videolarda görüyoruz ki bir coğrafya değişiyor. Resmî açıklamalarda 10 milyon metreküp diyorlar çöken ve dağılan kütle için, 2009 yılından beri faal olan bir altın madeni için bunun en az iki-üç katı bir kütle olduğunu söyleyebiliriz.

“Ancak burada siyanürün, sülfürik asitin zararlarından bahsetmenin de lüzumu yok; tıpkı deprem sürecinde deniz kumundan bahsetmek gibi çünkü, halkın aklıyla dalga geçmek gibi oluyor. İliç’teki bu felaket neden oldu derseniz, ilk akla gelenlerden biri elbette emniyetli yığın yüksekliğine riayet edilmemesi ve daha fazla solüsyon kullanılması. Daha fazla solüsyon kullanılması ise yığının daha akışkan hale gelmesi ve bu sayede daha fazla atık depolanması demek. 

Alınan numuneler

“Bölgedeki sızıntı açıklamalarının Fırat Nehri Havzası üzerinden ilerlediğini görüyoruz. Bakanlar, altın madeninden numune alındığını ve Fırat Nehri’ne herhangi bir zehirli atığın karışmadığını, havadaki ve topraktaki toksik maddelerin ise sınır değerlerin altında olduğunu söylüyorlar. Diyelim ki öyle. Ancak bu, dünden yarına tespit edilebilecek bir sonuç değil. Sudan ve topraktan numuneleri aldılar ve ertesi gün ‘Çok şükür şu ana kadar herhangi bir kirliliğe rastlamadık,’ diyorlar. Açıklamalardan her şeyin ‘yolunda’ olduğunu anlıyoruz. O zaman neden altın madeninin faaliyetleri durduruldu?

“Bilim insanlarının toksik maddelerin havaya, toprağa, suya karıştığını tespit etmesi için günler, haftalar, hatta bazen aylar gerekiyor. İliç’teki canlı yaşamının buradaki çökmeden nasıl etkilendiğini biz belki de yıllar sonra öğrenebileceğiz. 

Maden ruhsatları

“Biz TMMOB olarak, TTB olarak İliç'teki altın madeniyle ilgili defalarca uyarılarda bulunduk. Madenin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporlarına itiraz ettik, açtığımız davalar ısrarla reddedildi ve kapasite artırımı kabul edildi. Bilim ve hukuk dikkate alınmadı. Söz konusu çökme öncesi defalarca bu yığındaki çatlaklardan da bahsettik ve olası tehlikelere dikkat çektik. Bunlar da dikkate alınmadı. Siyanür havuzundaki su, çevre köyleri ve canlı yaşamını etkilemiyor, dediler bize ısrarla. Kimse bu suyu içmiyor zaten; ancak solunum yoluyla o atık havuzunun buharını soluyor işçiler ve köylüler. Sabırlı Köyü ile altın madeni arasında 1 kilometre bile yok. 

“Bölgedeki en önemli risk zaten siyanür buharı. Bu siyanür daha çok buharlaşsın da yığın için alan açılsın, diye yeni tesisler eklediler altın madenine. Bunu ne için yaptılar? Madenin kapasitesini artırıp daha fazla altın çıkarmak için.

“Maden Kanunu 21 kez değişti“

“Bu aşamaya gelinene dek AKP iktidarı boyunca Maden Kanunu 21 kez değiştirildi. Cumhuriyet tarihi boyunca 300 madene verilen ruhsat sayısı, AKP iktidarı boyunca 300 bine çıktı.

"Artvin’in yüzde 71’i, Ordu’nun yüzde 64’ü, Muğla’nın yüzde 65’i maden ruhsatlı. 

“Şu an bir şekilde arama-kurtarma çalışmalarına devam edildiğini görüyoruz. Yakınları şlam altında kalan insanların ümitleriyle ilgili olumsuz bir sürece dahil olmak istemiyorum; ancak diğer yandan gerçekleri söylemekle yükümlüyüz. İşçilere ulaşmak için 7/24 çalışıyoruz diyor, yetkililer. Günde 48 saat çalışsalar bile bu işin altından kalkamayacaklar ama, söz konusu kütlenin hacmi 10 milyon metreküp çünkü. Ki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı da itiraf etti cenazelere ulaşamayacaklarını, ‘Elimizde bir imkan olsa ve bugün kaldırmaya kalksak en az 400 bin kamyona ihtiyaç var,’ diyerek. 

Afşin ve Eşme örnekleri

“Hatırlayın, 2006 yılında Uşak’ın Eşme ilçesi merkezinde ve bazı köylerdeki insanlar siyanür zehirlenmesi yaşadı. TTB bölgeye gidip 1500 kişiden kan örneği aldı ve bu örneklerde siyanür tespit etti. Eşme Kaymakamlığı ise yetkili makamdan onay alınmadan işlem yapıldığı bahanesiyle örneklere el koydu. 

“2011’de Afşin- Elbistan B Termik Santrali'nin Çöllolar Kömür Sahası'nda meydana gelen göçükte 11 işçi hayatını kaybetti. Bu facianın üzerinden 13 yıl geçti, 11 işçinin cenazesi hâlâ ortada yok. Bölgeye göstermelik bir heykel diktiler. Mahkeme, yargılananların sembolik hapis cezalarını paraya çevirdi ve istediği 90 bin TL’nin de 24 ay taksitle ödenmesine karar verdi.

“6 Şubat depremlerinde aynı ihmalleri yaşadık, hâlâ cenazesi bulunamayan insanlar var. İliç’te yaşanan kaza değil, suç. 90 kilometre hız sınırı varsa ve siz o yolda 180 kilometre hızla gidiyorsanız, bu bir kaza değildir, suçtur. Üstelik buradaki sermaye-devlet eliyle yürütülen organize bir suç. 

“Biz madenciliğe yekten karşıyız demiyoruz, madenin, enerjinin; kim için, ne için ve ne kadar üretildiğiyle ilgileniyoruz. Şu an sürdürülen vahşi yöntemlerle, insanı ve doğayı gözetmeyen bu vurdumduymazlıkla sağlıklı bir madencilik faaliyeti Türkiye’de mümkün değil. İş güvenliğinden yapı denetimine dek zaten tüm denetim mekanizmaları sermayenin elinde. Bu iş bölümüyle, sermaye-devlet ‘kafa-kol’ ilişkisi ile sağlıklı bir sistem işleyeceğini düşünmek ahmakça olur.”

19.02.2024 16:14
Okunma Sayısı: 1436