İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ YEREL SEMPOZYUMUMUZU DÜZENLEDİK
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul şubesi olarak 01 Şubat 2019 tarihinde İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yerel Sempozyumumuzu düzenledik.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Meryem KAYAN yaptığı açılış konuşmasında işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının doğru çözümlere kavuşturulmasına yönelik güvenlik önlemlerinin geliştirilmesinin, mesleğin ve Odanın temel görevleri arasında olduğunu söyledi.
Meryem KAYAN konuşmasında özetle şunları söyledi:
İş cinayetlerinde yaşamını yitirenlere baktığımızda;
14 yaş ve altı 23 çocuk işçinin
15-17 yaş arası 44 çocuk/genç işçinin
18-27 yaş arası 285 işçinin
28-50 yaş arası 944 işçinin
51-64 yaş arası 371 işçinin
65 yaş ve üstü 98 işçinin
Yaşını bilmediğimiz 158 işçinin hayatını kaybettiğini görüyoruz.
Yine, 2018 yılında 110 mülteci/göçmen işçi yaşamını yitirmiş.
2019a devam edersek; Geçtiğimiz günlerde emekli olmasına rağmen Tuzla Gemi Tersanesinde çalışmak zorunda kalan Mehmet Tütüncü ve Muhammet Ali Yılmazın bakımı yapılan Hong Kong Bandıralı LR2 Poseidon adlı akaryakıt gemisinin patlaması sonucu iş cinayetine kurban gitmesi ve 11 işçi de yaralandı.
Limter-İş sendikası Genel Başkanı Kamber Saygılının ifadesine göre kazanın ardından sağ kurtulan işçiler insan bedenine ait yanık kokularının içerisinde çalışmaya zorlandığı belartiliyor. Üstelik bu kazanın aynı tersanede yaşanan ilk kaza olmadığı biliniyor. Aynı iş yerinde yaşanan 10 ölümden sonra iki işçi daha tedbirsizlikten ötürü iş cinayetine kurban gidiyor.
24 Ocakta Antalyada çıkan fırtınada mevsimlik işçi olarak Şanlıurfadan Antalyaya çalışmaya gelen 13 yaşındaki Berivan Karakeçeli isimli çocuk işçi çatıdan uçan parçaların çarpması sonucu yaşamını yitirdi. Kızının cenazesinde konuşan babanın "Patronlar bize yağmur da yağsa taş da yağsa çalışacaksınız" dediğine dair açıklaması bunun bir kaza değil aslında iş cinayeti olduğunu gösteriyor.
3. Havalimanı işçilerinin, Başakşehir Şehir Hastanesi inşaatında çalışan işçilerin "sağlıklı ve yeterli yemek, güvencesiz çalışma şartları, barınma ve servis sorunlarına" dair yapmış oldukları grevler, düşük maaş ve düzensiz ödemeler ile ilgili yapılan diğer işçi grevleri ve diğerleri aslında Türkiyedeki İSG uygulamalarının genel durumuna bir projeksiyon tutuyor.
İSG uygulamalarının yok sayılmasının neticeleri sadece iş cinayetleri ile sınırlı değil. SGKnın verilerinde meslek hastalıklarından ötürü yaşamını yitiren kimse bulunmasa da Dünya Sağlık Örgütüne göre her 1 iş kazası sonucu ölüm karşılığında yaklaşık 6 meslek hastalığı sonucu ölüm olmaktadır. Bu da 2018 yılında en az 13.000 işçinin çalışmaktan ötürü öldüğünü bize gösteriyor.
İş cinayetlerinin dışında kaza sonucu kalıcı sakatlık ve çalışma koşullarından kaynaklanan meslek hastalıkları hususunda da durum oldukça kötü. İstatistiklerde meslek hastalıklarının boyutu hakkında net bir rakama sahip olmasak da, Ankara, Zonguldak ve İstanbuldaki meslek hastalıkları hastanelerinde yalnızca 2017 yılının ilk 11 ayında toplam 596 bin 516 kişinin tedavi gördüğünü biliyoruz.
Halbuki İSG uygulamalarının hayata geçirilebilmesi için öncelikle sendikalılığın arttırılması, çalışma saatlerinin azaltılması, iş cinayetlerinin sorumlusu olan patron-bürokrat-siyasilerin yargılanmasının önünün açılması, İş Teftiş Kurulunun yönetiminde emek örgütlerinin yer alması gibi son derecede basit talepler köklü bir çözüm için iyi bir başlangıç olacaktır.
Bu olumsuz tablo içerisinde düzenlediğimiz yerel sempozyumun ifade ettiğimiz önlemleri hayata geçirebilmek için verdiğimiz mücadeleye katkı sunacağını umuyor ve başarılı bir sempozyum olmasını diliyorum.
Moderatörlüğünü Meryem Kayanın yaptığı, Dr. Akif Akalın ve DİSK Eğitim ve İSİG Dairesinden Tevfik Güneşin konuşmacı olarak katıldığı İşçi Sağlığı ve Güvenliğinde Toplumcu Yaklaşım başlığında sermayenin yaklaşımı ile toplumcu yaklaşım arasında ki fark en somut şekliyle tartışıldı.
"İŞÇİNİN HAYATI KİMİN UMURUNDA?"
Dr. Akif Akalın, "İşçi Sağlığı ve Güvenliğine Toplumcu Yaklaşım" başlıklı sunumuna İSİG düzenlemelerin, kâğıt üzerinde dünyanın her yerinde standartlaştırıldığını bu bakımdan Türkiye ve sosyalist bir ülke olan Kübayı kıyaslandığında, iki ülkenin İSG düzenlemelerin arasında çok büyük farklar olmamasına rağmen beklenen sonuçlara bakıldığında arada uçurumlar olduğu sermayenin yaklaşımı ile toplumcu yaklaşım en somut şeklinde görüldüğünü vurguladı.
Kağıt üzerindeki düzenlemelerin değil, uygulamadaki "yaklaşımlara" bakıldığında İSG ne sermayenin yaklaşımı ve toplumcu yaklaşım arasındaki önemli farklılıkları 4 başlıkta sıralamıştır.
1. Kazalara yaklaşım: Sermayenin iş kazası yaklaşımı "işçi hatası" odaklıyken, toplumcu yaklaşım " teknik - örgütsel hata" odaklı olduğu için önceliklerin ve alınan tedbirlerin farklılıkları olduğunu
2. İSG denetimleri: Sermaye egemenliğindeki ülkelerde İSG denetimleri "İş müfettişleri" tarafından yapılırken, sosyalist ülkelerde denetimler " sendika müfettişleri" tarafından yapıldığını
3. Eşik değerlerin belirlenmesi: Sermaye egemenliğindeki ülkelerde sağlığa zararlı olabilecek maddelerin eşik değerleri, Çalışma Bakanlığı tarafından, sosyalist ülkelerde ise sendikalar tarafından belirlendiğini
4. İSG Hizmetleri: Sermaye egemenliğindeki ülkelerde çalışma bakanlığı bünyesinde olduğunu, sosyalist ülkelerde ise sağlık bakanlığı bünyesinde örgütlendiğini dile getirdi. Bunun nedeni sosyalist ülkelerde sağlık hizmetlerinin " işçi sağlığı" üzerinden örgütlenmiş olduğuna işaret etti.
"İŞÇİLER KOMÜNİSTLERİN UMURUNDA"
Akalın Ekim Devrimine işaret ederek, 1918 yılında ilk Sağlık Bakanlığı kurulduğunu ve yurttaşların sağlığının sorumluluğunu üzerine aldığını dile getiriyor. Ancak sosyalistler işçilere işçilerden başka kimsenin faydası olamayacağını biliyorlar ve bu nedenle "işçilerin sağlığı, işçilerin elinde olmalıdır" diyorlar.
İşyerlerinin tasarım, inşaat ve operasyonları İSG koşullarına uygun olacağını "işyerinin sağlık ve güvenlik yönünden teftişinden, sendikalar ve işyeri sendika komitesi sorumludur" diyerek, işçilerin sağlığını, işçilerin eline verildiğini, iş müfettişliği sendikalara devredildiğini ve çalışma bakanlığının tamamen sendikalara verildiğini dile getiriyor.
RİSK DEĞERLENDİRMESİNİ İŞÇİ YAPARSA...
Kapitalist toplumlarda sermayenin bir "işçi tahayyülü" vardır. Buna göre işçiler, eğitimsiz, kültürsüz, görgüsüz, dikkatsiz, özensiz, ihmalkar... insanlardır. Amerikalı bir mühendis (Herbert William Heinrich), sermayenin bu tahayyülünü 1930larda kuramlaştırarak bir iş kazası kuramı yaratmış. Buna göre iş kazalarında asıl sorun "insan (işçi) hatasıdır.
Sovyetler Birliğinde, yani işçilerin iktidarda olduğu bir ülkede, hiç kimse işçilere, "iş kazaları sizin yüzünüzden oluyor" diyemezdi. Nitekim 1936da yayınlanan Mesleki Sağlık kitabında "kaza nedenleri örgütsel veya tekniktir" (Levitsky) deniyor. "Meslek hastalıkları ve iş kazaları İSG kurallarına uygun olmayan, tehlikeli çalışma koşullarının sonucudur" deniyor.
Yani risk değerlendirmesini işveren yaptığında iş kazalarından işçiyi sorumlu tutarken, işçi yaptığında işvereni sorumlu tutuyor. Elbette bu durumda işyerlerinde alınacak sağlık ve güvenlik tedbirleri tamamen değiştiğine işaret etti.
TAŞERON ÇALIŞMA, GÜVENCESİZLİK VE BİRİKİM
Tevfik Güneş "Taşeron Ve Güvencesizlik Kıskacında İşçi Sağlığı ve Güvenliğinde Sendikal Görevler" başlıklı sunumunda taşeron, esnek ve güvencesiz üretimin yapısının sermaye sınıfı için aşırı birikimine zemin oluşturduğunu sendikal yapılanmanın gücünün sürekli zayıflattığını ve işçi sağlığı ve güvenliği alanının bir maliyet unsuru olarak ele aldığını iş cinayetlerine karşı hayırhah bir tutum sergilediğini vurguladı.
"Karlar büyürken, sendikal alan daraldığını, iş cinayetleri de katlanarak artıyorsa emek ve sermaye arasındaki çatışma ve çelişki bir o kadar derinleştiğini dile getirdi. Önemli olan bu çatışmayı ve çelişkiye emek lehine çevirecek güçlü bir sendikal hareketi yeniden nasıl ayağa kaldıracağımızdır" dedi.
"Kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliği yaratmak için sendikalar açısından bütünsel bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemine ihtiyaç olduğunu. İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin uygulamada denetlenebilmesinin tek yolu, sendikalar eliyle demokratik denetim sistemlerinin oluşturulmasıdır. Yukarda oluşturulmuş politikaların aşağıda vücut bulabilmesi sendikal mekanizmaların işletme/işyeri düzeyinde müdahil olmasıyla olanaklıdır.
Çökmüş bir İSG siteminde toplum sağlığı ve refahı söz konusu olamaz. Sağlık, güvenlik ve çevreyle ilgili özerk-demokratik bir kurumsal yapının sendikalar, meslek oda ve birlikleri ve üniversitelerin içinde yer aldığı kurumsal bir yapı tarafından hayata geçirilmesinin olanaklarını yaratacak ısrarcı, kararlı bir mücadele anlayışının yerleştirilmesi ertelenemez önemdedir." Dedi.
2. OTURUM
Moderatörlüğünü Cevahir Efe Akçelikin yaptığı, TMMOB İstanbul İl Koordinasyon İSİG Komisyonu üyesi Zafer Güzeyin ve İstanbul Barosu Bağlı Çalışan Avukatlar Komisyonu üyesi Av. Deniz Aktaş ın konuşmacı olarak katıldığı "İş Güvenliği Uzmanlarının Sorumlulukları ve İş Mahkemesi Süreçleri "başlığında Uzmanlar ücretlerini işveren yerine fondan alması önerilerinin bağımsızlık sorunu için çözüm oluşturmayacağı, İş Güvenliği Uzmanlarının ücret basamaklarının TMMOB tarafından yayınlanacak olan asgari ücret çizelgeleri ile belirlenmesi ve İş Güvenliği Uzmanlarının denetim yapabilmeleri için sahip olmaları gereken bağımsızlıkları sağlanması gerekliliği tartışıldı.
Av. Deniz Aktaş konuşmasında "Ülkemizde 6331 Sayılı Kanun ve bağlı mevzuat ile müstakil bir iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına kavuşmuş bulunmakla birlikte, iş kazaları nedeni ile ölüm ve maluliyet oranlarında herhangi bir gerileme meydana gelmiş değildir ve hatta iş kazaları nedeni ile ölümler her sene artmaktadır. Bunun en temel nedeni, yasanın kurgusunun iş cinayetlerini önlemeye yönelik olmaması, ülkemizdeki iş sağlığı ve güvenliği kanunun 6.5 yıllık uygulama pratiği bize göstermiştir ki bu kanunun amacı patronların iş kazası nedeni ile cezai yaptırımlara muhatap olmamasını sağlamak için yani patron ile iş kazası arasındaki illiyet bağını kesmek için iş güvenliği uzmanlarının okkanın altına girmesini sağlamaktan ibarettir." dedi
Zafer Güzey konuşmasında İş Güvenliği Uzmanları sorumluluklarının dışındaki çalışmaları da üstlenerek (risk analizi, eğitimler, tatbikatlar vb.) ayrı bir zaman tanımlaması yapmadan var olan sorumluluklarını artırmakta olduğunu ve bu çalışmaların işletme ile sözleşmesi olan iş güvenliği uzmanı tarafından yapılması gerekliliği söz konusu olmadığını dile getirdi. Ayrıca İSİG faaliyetlerinin doğası gereği farklı meslek disiplinlerinin bir arada çalışması gerektiğini İş güvenliği uzmanının tek başına her alanda bilgi sahibi olması ve eğitmen olması gerçekçi olmadığını, İş güvenliği uzmanlarının görev, yetki, sorumluluk ve eğitimleri hakkında yönetmeliğin MADDE 9-a Rehberlik tanımının içeriği iş güvenliği uzmanları tarafından genişletilmekte olduğunu dile getirdi.
Güzey sözlerine İş Güvenliği Uzmanlarının ücretlerini işveren yerine fondan alması önerilerinin bağımsızlık sorunu için çözüm oluşturmayacağı, İş Güvenliği Uzmanlarının ücret basamaklarının TMMOB tarafından yayınlanacak olan asgari ücret çizelgeleri ile belirlenmesi gerektiğini vurgulayarak devam etti.
"Sermayeyi kontrol eden yöneticilerin iş kazalarında/iş cinayetlerinde asli sorumluluğu mevcuttur. Özellikle Mega projelerde seçim yatırımı olarak yapılan bilimsel dayanağı olmayan süre kısaltmalarında gerekli iş güvenliği revizelerinin yapılmaması sonucunda doğacak iş cinayetlerinden süre kısaltması talimatlarını verenlerin asli sorumluluğunu net olarak ortaya koymaktadır" dedi.
3. OTURUM
Moderatörlüğünü Akan Çelikin yaptığı, TMMOB ÇMO İstanbul Şubesi YK Üyesi Utku Fırat Çevre Mühendisi Onur Ünal ve Berat Haliloğlunun konuşmacı olarak katıldığı "Çevre Mühendisleri Çalışma Alanında İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği "başlığında çevre mühendisleri çalışma alanlarında karşılaşılan riskler ve çözüm yöntemleri tartışıldı.
4.OTURUM
Moderatörlüğünü Ömür Yaşayanın yaptığı, İSİG Meclisinden Murat Çakır, DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası İş Güvenliği Uzmanı Nuran Gülenç, Patronların Ensesindeyiz - Dayanışma, Haberleşme ve Mücadele Ağından Zehra Güner konuşmacı olarak katıldığı "Ne Yapmalı?" başlığında
Nuran Gülenç konuşmasında;
6331 sayılı İş sağlığı ve Güvenliği Kanunun maddelerinin ve yönetmeliklerin uygulanma tarihlerinin ötelenmesinden, uygulama kapsam alanının daraltılmasından vazgeçilmesi gerektiğini,
Hedef: İşçiyi korumak (hastalıklardan ve kazalardan) ve iyilik halini en üst seviyeye çıkarmak.
İşyeri düzeyinde; İşveren
- Uzmanlarıyla bunu yapacak/ destek alabilecek
- İşçileri çalışmalara ortak edecek ve temsilcilik sistemini çalıştıracak
- Sendika varlığında, sendika temsilcisi devrede
- Devlet yasal çerçeveyi belirleyecek, denetleyecek
Politikaların oluşturulmasında uygulamasında, takip edilmesinde
Sendikalar,
Meslek odaları,
Sivil toplum örgütleri,
Siyasi partiler,
Akademi dünyası,
Vicdanı olan vatandaş aktif rol oynaması gerektiğini dile getirdi.
Murat ÇAKIR konuşmasında;
2016 yılında 1970 işçi, 2017 yılında 2006 işçi, 2018 yılında 1923 işçi... Sermayenin ve iktidarın örtemediği bir gerçek, yana yakıla devam ediyor. İş cinayetleri ve meslek hastalıkları had safhada, işsizlik ve borçlar büyüyor, işçilerin örgütsüzlüğü sürüyor. İşçiler ya umudunu kaybediyor ve yaşamlarına son veriyor ya da direnişin yeni biçimlerini bulmaya çalışıyor...
İşte Yaşamak İçin Direnişçi sloganımız tam da burada anlam buluyor. İşçi sınıfı tam da bu noktada örgütlenmeli, birlik ve dayanışma içinde olmalı ve yine işçi sınıfının evrensel değerleri olan eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve barış için örgütlenmeli. Yaşamak ve yaşatmak için örgütlenmek gerektiğini dile getirdi.
Zehra GÜNER konuşmasında;
Sempozyum boyunca hep örgütlenmeden bahsettik, tam da bu konu üzerinden devam etmek istiyorum. Evet bir mücadele başlığı varsa örgütlenmek lazım. Peki neye karşı nasıl örgütlenmemiz gerekiyor. Bu soru başlığının anlamlı olduğunu düşünüyorum. Şu dönemle İşçi Sağlığı ve Güvenliği Mücadele başlığında en iyi uygulamaları konuşurken bile elle tutulur bir durum olmadığını görüyoruz. O zaman sendikalarda ve odalarda örgütlenince bu mücadelenin bir parçası olacak mıyız? Peki ne yapmalıyız?
Son dönemlerde irili ufaklı direnişler görüyoruz, büyük firmaların uygunsuzluklarını direnişlerle haberdar oluyoruz ve işçiler bu direnişlerde haklarını kazanıyorlar. İşte bu çok önemli bir hareket olduğu ortadadır.
En önemli nokta İsig alanında işyerlerindeki tehlikeli durumu ortadan kaldırmak için İşçilerle birlikte hareket edilmesi lazım ve bu işçilerin ortamdaki tehlike durumdan haberdar olmak , bu durumun sağlığına etkisini olan azaltacak yönde plan yapmak ben bunun çözüm olacağını inanıyorum.
İkinci bir konu ise ifşa, bu ifşayı yapmayı çok önemli buluyorum. Söyleyelim firma adı verelim. Neden yapmıyoruz, bizi tutan ne, işyeri mi firmamı adını verelim. İrili ufaklı direnişler grupları firma isimlerini ifşa ettikleri için kazanıyor. Bu konuya kurumlar şirketler inanılmaz önem veriyorlar. O zaman bizde bu durumu lehime çevirip kullanmalıyız.
Yeni oluşum içindeyiz. Patronların almadıkların önlemlerin için işyeri ifşa bildirimi diye sayabileceğimiz tehlike bildirim hattı uygulaması var. Alınmayan önlemler bu şekilde herkes tarafından bilinecek. Küçük maliyetlerle alınacak önlemler yapılmadığı için iş kazaları iş cinayetleri var. Bu çalışmalar hemen olacak şeyler değil, fakat güç vermek lazım. İşçiye iş güvenliği uzmanı arkadaşlara güç vermek lazım.
Gel gelelim güvenlik kültürüne, kar amacı güdülen sistemde verimli çalışma yapılmaya çalışan yerde, performansa göre işçi çıkarımınınım olduğu yerde hangi kültürden bahsedeceğiz. Söz edebilmemiz için bunları temizlememiz lazım.
Bugün 3. Havalimanını çok konuştuk. 55 tane ölüm ile ilgili CHP li vekil önerge verdi. Bakanlık yazılı açıklama yaptı. 30 tane iş kazları 25 tane doğal ölüm. 30 tane iş kazasının ne olduğunun tek tek ne olduğunu yazılmış fakat doğal ölümler ne olduğu ile ilgili bir şey yok. Sgk kanunu göre doğal ölüm diye diye bir şey yok. Benimde bakanlığın açıklamasın anladığım iş kazasının tanımını değiştirecekler.
02 Şubat Cumartesi günü TMMOB Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Konferans Salonunda İGUları ile yerel çalıştaylar yapıldı. İki çalıştayda yaklaşık 50 İSİG emekçisi ile görüş alış verişinde bulunuldu. Katılımcıların önerileri ve konuşulan konuların ana başlıkları şu şekildedir;
1. 6331 sayılı İş sağlığı ve Güvenliği Kanunun maddelerinin ve yönetmeliklerin uygulanma tarihlerinin ötelenmesinden, uygulama kapsam alanının daraltılmasından vazgeçilmelidir. 50den az kişi çalışan az tehlikeli işyerlerinde yasanın uygulamasının ertelemesine bahane olarak sunulan küçük esnafların durumu ile ilgili başka bir çözüm getirilmelidir.
2. İşçi ölümleri, iş kazası ve meslek hastalıklarının önlenmesi için, sosyal tarafları da kapsayan, işçi odaklı bir İSİG politikası hayata geçirilmelidir. Meslek hastalıklarının önlenmesi için öncelikle tanı konulmalıdır. Bunun için gizlenmiş meslek hastalıklarının bilinmesini sağlayacak bir sistem hayata geçirilmelidir.
3. Kiralık işçilik yasası iptal edilmeli taşeron çalışma ve diğer esneklik uygulamalarından vazgeçilmelidir.
4. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında toplumsal cinsiyet rolleri de göz önünde bulundurulmalı, kadın işçilerin ev içi ve bakım emeği de hesaba katarak çalışmalar yürütülmelidir.
5. İş güvenliği uzmanlarının başta eğitim olmak üzere mali, yasalar ve uygulamaları, statü, işveren kaynaklı ve cinsiyet ayrımına yönelik sorunlar ortadan kaldırılmalıdır.
6. İşyerlerindeki tehlikeli durumu ortadan kaldırmak için işçilerle birlikte hareket edilmeli ve bu işçilerin ortamdaki tehlike durumdan haberdar olmak ve bu durumun sağlığına etkisini azaltacak yönde plan yapılmalıdır.
7. Sendikaların, meslek örgütlerinin işçi sağlığı ve güvenli alanında çalışmaları takip edebilecek, inceleme yapabilmesinin yasal düzenlemesi yapılmalıdır.
8. Sendikaların meslek örgütlerinin alana yönelik yapılacak yeni düzenlemelerde bilgi ve deneyimlerine başvurulmalıdır.
9. İşyerlerinde Çalışan temsilciliği sistemi güçlendirilmeli, iş güvencesi ve görev yapacak süre tanımlanmalıdır.
10. İş Güvenliği Uzmanları ve İşyeri Hekiminin sahada çok büyük kopuklukları mevcut olup işyeri hekiminin sahada çalışmalara katılması yönünde plan yapılmalıdır. Çalışanlara İş Güvenliği Uzmanı ve İşyeri Hekimi tarafından verilmesi gereken Temel İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimleri işveren tarafından süre kısıttı ile karşılaşması ve hekim üzerinde ki sorumluluğun uzmana verilmesi.
11. İSİG alanında uzmanlaşma sağlanmalıdır ve çalışmalara katılımını sağlanmalıdır. ( ergonomistler, iş hijyenistler..) İş güvenliği uzmanlarının sektörel anlamda uzmanlaşması gerektiğini,
12. İSİG faaliyetlerinin doğası gereği farklı meslek disiplinlerinin bir arada çalışması gerektiğini İş güvenliği uzmanının tek başına her alanda bilgi sahibi olması ve eğitmen olması gerçekçi olmadığını, İş güvenliği uzmanlarının görev, yetki, sorumluluk ve eğitimleri hakkında yönetmeliğin MADDE 9-a Rehberlik tanımının içeriği iş güvenliği uzmanları tarafından genişletilmektedir.
13. Risk Değerlendirilmesi çalışmalarının sorumluluğu iş güvenliği uzmanlarına yüklenmesi tartışıldı. İş güvenliği uzmanı Risk değerlendirmesi ekibi üyesi olduğu ve işçilerin ortak katılımı ile yapılması gerekliliği ayrıca grev ve eylemlerin eklenmesi üzerinde karar alınmıştır.
14. Yaşanan ücret sorunları, etik çalışma şartları, hukuki sorunlar ve bilgi eksikliği, İş güvenliği uzmanlarının iş güvencesi ve ekonomik bağımsızlık sağlanmalıdır, Sorunların çözümünde iş güvenliği mühendislerinin örgütlü gücü önemli bir rol oynayacaktır, bu nedenle alandaki mühendislerin örgütlülüğü güçlendirilmelidir.
15. İş güvenliği uzmanları, yıllık eğitim ve yıllık izin haklarını kullanma konusunda sorunlar yaşamaktadırlar. İş güvenliği uzmanlarının bu temel haklarının korunması için önlem alınmalıdır.
16. İş güvenliği uzmanlarının aylık çalışma saatinin düşürülmesi gerektiği ve yolda geçen sürelerin aylık çalışma saatinden sayılması gerektiği,
17. İş Güvenliği Uzmanları sorumluluklarının dışındaki çalışmaları da üstlenerek (risk analizi, eğitimler, tatbikatlar vb.) ayrı bir zaman tanımlaması yapmadan var olan sorumlulukları artırılmasının önüne geçilmelidir.
18. OSGBlerde çalışan iş güvenliği uzmanları, gittikleri firmaların işverenleri tarafından çok rahat bir şekilde değiştirilebilmektedir. Bu durum, iş güvenliği uzmanlarının iş güvencelerini ortadan kaldırmaktadır.
İş cinayetlerinin durdurulabilmesi ve işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının çözümü, kamusal kaynaklara yaslandığı ve yaşamın içinden bir bütün olarak ele alındığında ve işçilerin yönetimde söz, yetki ve karar sahibi olmalarından geçmektedir. Neticede hepimiz üzülüyoruz fakat yitirilen canlar emekçilerin canlarıdır. Bu nedenle işçilerin kendi sağlık ve güvenlikleriyle ilgili kararlarda belirleyici olmaları sağlanmalıdır. İSG program ve prosedürleri işçilerin onayıyla yürürlüğe girmeli, uygulamalar yine işçiler tarafından doğrudan denetlenmelidir.