İZMİRE, İZMİRİN SUYUNA SAHİP ÇIKIYORUZ..
İZMİR`E, İZMİR`İN SUYUNA SAHİP ÇIKIYORUZ..
İZMİRİN SUYU, İZMİRLİNİN SAĞLIĞI,
ALTINA FEDA EDİLEMEZ
İzmir kentinin içme suyunun yaklaşık % 40`ını karşılayan Tahtalı Barajı koruma alanı sınırında, yaklaşık 300 bin kişinin içme suyunu karşılamak için planlanan Çamlı Barajı`na su sağlayacak derelerin mutlak koruma alanı içinde yer alan Efemçukuru`nda 2011 yılından beri altın madeni işletiliyor. Oysa "yörenin kayaç yapısı ve işletmede yapılacak zenginleştirme işlemi sonucunda maden işletmesinin ağır metal kirliliği yaratacağı, bunun sonucunda bölgenin yeraltı ve yerüstü su kaynaklarını kirleteceği, yörenin bitki ve orman örtüsüne zarar vereceği, bölgede uygulanan ekolojik tarımı sona erdireceği, kısaca ekolojik ve toplumsal yıkıma yol açacağı"na dair çok sayıda bilimsel çalışma bulunmaktadır.
Altın madeninin mevcut çalışma koşullarında yarattığı riskler yetmiyormuş gibi, madene 31.12.2012 tarihinde kapasite artırımı için ÇED Olumlu Belgesi verildi. Kapasite artırımı projesiyle toplam cevher rezervi "2.5"milyon tondan "8.5"milyon tona, faaliyet süreci "12" yıldan "17" yıla, ekonomik olmayan kaya (PASA) "660"bin tondan "3.200.000" tona ve yüzeyde kapladığı stok alanı "4.74" hektardan "12.32"hektara, ortaya çıkacak proses atığı (kuru atık) "2.2" milyon tondan "8" milyon tona ve yüzeyde kapladığı deponi alanı "7.67" hektardan "16.18" hektara çıkacaktı.
Kapasite artırımı ÇED olumlu belgesinin iptali için İzmir Tabip Odası, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, EGEÇEP, Av.Arif Ali Cangı ve Efemçukuru Köylüsü Ahmet Karaçam tarafından dava açılmıştı. 17 Eylül 2014de mahallinde yapılan keşifte bilirkişiler tarafından toprak, su ve atık örneklerinden tahliller yapılmış, düzenlenen bilirkişi heyeti raporu sonunda kesif sırasında kuru atıktan alınan örnekte bulunan sülfür ve ağır metal konsantrasyonlarından arsenik (As), kadmiyum (Cd), bakır (Cu), kurşun(Pb), mangan(Mn), nikel (Ni), selenyum(Se), kükürt (S), çinko(Zn) elementlerinin dünya kabuk ortalaması (DKO) seviyelerini astığı, bu elementler arasında As, Cd, Cu ve Zn elementlerine ait değerlerin ÇED raporları içeriğinde belirtilmiş seviyelerin üzerinde olduğu, özellikle Cd (1397 ppm) ve Cu (7806 ppm) metallerinin (DKO) değerlerinin çok üzerinde olduğu"nun tespit edildiği belirtilmiş, yani Efemçukuru yöresinde ağır metal kirliliğinin başladığı kanıtlanmıştı. 107 sayfalık bu rapora binaen Mahkeme 16 Nisan 2015 tarihli kararı ile kapasite arttırımı ÇED Olumlu Kararı alınan raporu iptali istemimizi kabul etmişti, haklı davamızı kazanmıştık.
Mahkeme kararında tespit edildiği ifade edilen kirlenmeye yol açan faaliyet; Efemçukuru Altın Madeni işletmesidir ve tesiste; kapasite arttırımı gerçekleştirilmemiş işletme koşullarında bile kirlilik gerçekleştiği tespit edilmişken; ÇED süreci yeniden başlatılan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yeniden 17.11.2015 Tarihli ÇED Olumlu Belgesi verilen kararın iptali ile ilgili olarak; TMMOB`a bağlı Çevre, Kimya, Ziraat Mühendisleri, Peyzaj Mimarları Odası, İzmir Tabip Odası, Türkiye Barolar Birliği, EGEÇEP, Av. Arif Ali Cangı ve Ahmet KARAÇAM tarafından yeniden hukuk mücadelesi başlatılmıştır.
İzmir Kentinin gelecekteki su kaynağına ilişkin hayati öneme sahip olan bölgede kirlilik yarattığı bilirkişi raporları ile bilimsel olarak tespit edilen Tesis ile ilgili olarak davalı Bakanlık ve katılan Şirketin temyiz etmesi üzerine 31.12.2012 tarihli ÇED iptaline ilişkin karar Danıştayca, "bilirkişiler İzmirli oldukları için" ve tahlilleri yapan laboratuvarın akredite olmaması gibi gerekçelerle bozulmuştur.
Devam eden hukuk mücadelesinde 1 Haziran 2017 de Ankara`dan gelen bilirkişilerle yeniden keşfe gidilmiştir. Kentimiz için hayati öneme sahip olan bir konu ile ilgili yıllardır devam eden hukuk mücadelesinde mahkeme tarafından bilimsel ve teknik yetkinlikleri uygun görülerek seçilmiş olan bilirkişiler; kendi ifadeleri ile keşif alanına hazırlıksız geldiklerini, teçhizatları olmadığını söylediler. Üniversiteleri de burada olmadığından gidip gereken materyali alamadıkları gerekçeleri ile hiçbir yerden örnek alınamadı ve gerekli inceleme yapılamadı. Turistik bir gezi niteliğinde gerçekleştirilen bilirkişi incelemesinden 4 ay sonra adeta projenin güzellemesi niteliğinde olan 7 sayfalık bir bilirkişi raporu verildi. Danıştayın yeterli bulmadığı, bilirkişilerin İzmirli olduğu gerekçesi ile reddedilen, alanda yapılan inceleme sonucu ve alınan numunelerin analiz sonuçları ile ağır metal kirliliği tespit edilen 107 sayfalık bilirkişi raporuna karşı, sadece ÇED Raporu ve davalı tarafın sunduğu dilekçelere dayanan hiçbir bilimsel inceleme ve değerlendirme içermeyen, İzmirli olmayan bilirkişilerin 7 sayfalık raporuna elbette itirazlarımızı yaptık ama Mahkeme dikkate almamış olacak ki kapasite artırımı ÇED olumlu belgesinin iptali istemimizi bu kez reddetti.
Ortada kendi alanlarında uzmanlıkları tartışılmayan (İzmirli) bilirkişilerin hazırladığı, ağır metal kirliliğini gösteren bilimsel bir rapor var. Mahkemenin bu kararı bilimsel raporları, bilim insanlarımızın yetkinliğini yok saymak mıdır? Üstelik bu rapor tesisin mevcut çalışma durumundaki değerlendirmeleri gösteriyorken, kapasite 2 kattan fazla arttırılınca bu kirlenmenin artacağı, Arsenik ve diğer ağır metallerin sularımızı kirleteceği gerçeğini yok mu sayacağız. Ağır metaller vücuttan atılamaz, vücutta birikerek başta farklı sistem kanserleri olmak üzere çeşitli hastalıklara yol açar. İzmirin kanser kenti olmasına sessiz mi kalacağız? Bizler kentlinin sağlığını korumakla yükümlüyüz, aslolan hastalanmayı önlemektir. Ne için bu riskleri alacağız? İzmirlinin sağlığı, yaşamı mı önemli altın şirketinin karı mı?
Diğer taraftan İzmir Kenti su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması süreçlerinde karanlık bir tablo ile karşı karşıyadır. Tahtalı ve Gördes kaynaklarından su temin eden İzmir için; kentin su ihtiyacını karşılayan havzalarda kirlenme baskısı artarak devam etmektedir. İzmir Kenti için yaklaşık 300.000 kişinin içme suyu ihtiyacını karşılamak için Kentin su yönetiminden sorumlu kuruluş olan IZSU tarafından planlanan Çamlı Barajı ne tezattır ki ülkemizin su yönetiminden sorumlu DSİ tarafından reddediliyor.. Kent içme suyu için kilometrelerce öteden Gördes`ten su sağlamaya çalışıyor.
Yıllardır yürüttüğümüz haklı mücadelemizin sonunda İzmir`in sağlığını, sağlıklı çevrede yaşam hakkını korumayan bu mahkeme kararını doğru bulmuyoruz. Gerekli hukuki mücadeleye devam edecek itiraz edeceğiz. Ancak yaşanan süreç sadece bir dava dosyası süreci değildir. Bu sadece bizlerin davası değidir, İzmir`in suyu, İzmirlinin sağlığı, geleceği söz konusudur.
Bu kentin demokratik kitle örgütleri olarak bizler sağlıklı kent, yaşanacak kent olarak tanımladığımız, bütün Türkiye`nin gözbebeği olan İzmir`imizin kanser kenti olmasına izin vermeyeceğiz, insanlarımızın hastalanmasına sessiz kalmayacağız. Bu altın madeni işletmesi kapanana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Tüm İzmirlileri, İzmir Milletvekillerini, İzmir Valiliği ve İzmir Büyükşehir Belediyesi, başta olmak üzere tüm yetkili Kurum ve Kuruluşları bu sürece sahip çıkmaya, kentimizin geleceğine yaşam varlıklarımıza sahip çıkmaya, İzmir`in Suyuna, İzmir`e sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Kentimizde, geleceğimiz su kaynaklarımızın, doğal varlıklarımızın korunarak geliştirilmesini yaşamsal bir olgu olarak değerlendiriyoruz. Bu süreçte taraf olduğumuzu; Yaşamın ve Kamu Yararı tarafında olduğumuzu tekrarlıyor; İzmir Kentinin yaşam kaynaklarına, insanımıza, doğamıza, yaşamımıza sahip çıkma inancımız ve kararlılığımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz.
İZMİR TABİP ODASI
İZMİR BAROSU
TMMOB ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI İZMİR ŞUBESİ
EGEÇEP
TMMOB İZMİR İL KOORDİNASYON KURULU