`RİZEDEKİ FELAKETİ SİZ HAZIRLADINIZ`
Yine Karadeniz, yine sağanak, yine sel, yine can kaybı… Yine bildik açıklamalar: "7 saatte metrekareye 220 kilogram yağış düştü. İklim değişikliği…" Rize`de yaşanan yıkım gibi bir çok haberi daha sık duyduğumuzu belirten TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Dursun Kahraman üzüntüsünü, "Rize`de yaşanan bütün acıları paylaşıyoruz. Sıkıntımız da çektiğimiz bu acılardandır" sözleriyle belirtti. "Sel, yağmur doğal bir olaydır. Doğal olmayan can ve mal kaybıdır" diyen Kahraman, "Çünkü rant beklentisiyle yapılan HES`ler, ormanların tahribatı, dere ıslahı adına yapılan beton "dereler", sahil dolguları, taş ocakları yaşanan felaketi doğal afet olmaktan çıkarıyor. Bunu siz hazırlamış oluyorsunuz" dedi.
Toplumun sağlığını, yararını, çevre değerlerini programına almayan bir hükümetin kalkınmadan bahsedemeyeceğini belirten Kahraman şunları söyledi: "Bilim ve doğa tarafından toplum yararı doğrultusunda değil de, sermayenin aklı doğrultusunda rant eksenli her proje ve uygulama yıkım ve talan projesidir. Bunların açıklaması ‘kalkınma` ile yapılamaz. İçinde toplum yararı, halk sağlığı ve yaşam güvenliği, doğal kaynaklar ve çevrenin sakınımı gibi unsurları içermeyen programlara ‘kalkınma programı` denilemez. Bu, yerine konulamaz kavramları o programın içeriğinden çıkardığınızda geriye rant beklentisi kalır. O planın adı da kalkınma planı değil yağma planı olur."
Siyasi iradenin özellikle çevre politikalarında doğa, bilim ve toplum ekseninden kaçıp rant üzerinden hatta yıkımdan bile rant devşirme peşinde olduğunu belirten Kahraman, 2012 yılında Samsun`da TOKİ konutlarının bodrum katında boğularak ölen 9 vatandaşı hatırlatarak sözlerine şöyle devam etti. "O zaman dönemin bakanı şöyle bir açıklama yaptı: ‘Her şeyimiz tamam, ama ne yapalım ki, son 7 yıldır yağmayan bir yağmur yağmıştır.` Mühendisti bu bakan. Bu, olayı savuşturmak için yapılan bir açıklamadır. Çünkü projelerde tekerrür süresi 100 yıl, hatta önemine göre 200-500 yıl olarak alınır. Yani, bir hesap yapıyorsan orada 100 yılda bir, 200-500 yılda bir karşılaşılacak şiddet hesaba katılır; 7 yıl değil. O cümle, sorumluluktan kaçan siyasi bir söylemdi ve işlenen toplum suçunun somut itirafıydı. Sıklaşarak süregelen bu faciaların, yıkımların sebeplerini aslında bu ‘açıklama` cümlesi o zamandan özetlemiştir. Olaylara bilimin, doğanın tarafından toplum yararına bakmayan, rant eksenli düşünen zihniyet suçludur, o cümle siyasi iradenin suçlarının itirafıdır. Bakan şöyle bir algı oluşturmaya çalışıyor. Vatandaş desin ki ‘Yapılacak bir şey yok, hükümet ne yapsın, 7 yıldır yağmayan yağmur yağmış". Bu anlayışa sığınmak istiyor iktidar.
Şimdi Marmara, Tuz Gölü, Akgöl, Salda, Rize daha önce yine Karadeniz`de yaşanan felaketleri hatırlatarak bunların peş peşe sıralandığını belirten Kahraman sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu, artık doğanın tahammül sınırını zorladığımızın fotoğrafıdır. Yağış doğal bir olay, iklim değişikliği de bir gerçektir. Bu gerçekler faciayı doğal afet olarak görmemize engeldir. Benzer faciaların temelinde bu gerçekleri görememek, sonuçları üzerinde öngörü sahibi olmamak, daha kötüsü rant uğruna görmezden gelmek vardır. Sel, yağmur doğal bir olaydır. Doğal olmayan can ve mal kaybıdır. Bu da HES`ler, orman alanlarının tahribatı, dere ıslahı adı altında yapılan beton "dereler", sahil dolguları, taş ocakları, yanlış tarım, arazinin amacından ya da fonksiyonundan farklı alanlarda kullanılmaya çalışılması ve rant beklentisiyle yapılıyor. Bunları yaptığınız zaman, yaşanan felaket doğal afet olmaktan çıkıyor. Bunu siz hazırlamış oluyorsunuz. Bunu yoğun yağışa bağlamak, hele Karadeniz gibi bir yerde üstelik, iklim değişikliğine bağlamak sorumluluktan kaçmaktır."
Bu tip felaketlerden sonra söylenen ‘Hepimiz suçluyuz` cümlelerini eleştiren Kahraman "Hayır efendim hepimiz suçlu değiliz. Suçluları bilmeliyiz ki kime hesap soracağımızı bilelim" dedi. Facia bölgesine giden bakanların, bürokratların ‘konunun üzerine hassasiyetle gidildiği` açıklamalarının çözüm çabası değil, tepkileri yumuşatma, suçu örtbas etme çabası olduğunu belirten Kahraman yetkililere şu soruları yöneltti: "Bölge coğrafyasına ve iklimine vakıf olarak, geçmiş olaylardan ders alarak, iklim değişikliği gibi bir gerçeği görerek; bunların olası acı sonuçlarını tetikleyecek uygulamalarda ısrarın nedeni nedir?" Ya da bu sonuçların can, mal ve kaynak kaybına yol açmaması, faciaya dönüşmemesi için yeni yıkımları yaratacak ‘çılgın` projelere yönelmek yerine buralarda ne önlemler alınmıştır? Bu anlamda kaynak kullanımı hangi değerler üzerinden yönetilmektedir?