TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
TMMOB
Çevre Mühendisleri Odası
SAVAŞLARIN, AFETLERİN VE KRİZLERİN MERKEZİNDE NÜKLEERE KARŞI YAŞAM!

SAVAŞLARIN, AFETLERİN VE KRİZLERİN MERKEZİNDE NÜKLEERE KARŞI YAŞAM!

38 yıl önce yaşanan Çernobil nükleer santral kazası, hâlâ dünya genelinde nükleer güvenlik konusunda ciddi endişeler uyandırmaya devam etmektedir. Günümüz Ukrayna’sının kuzeyinde yaşanan bu felaket, başta Belarus, Ukrayna, Rusya olmak üzere, Avrupa'nın geniş bir bölümünü kontamine etmiş, sayısız insanı etkilemiştir. Ülkemizde ise özellikle Doğu Karadeniz başta olmak üzere, birçok bölgemizradyoaktif kirliliğe maruz kalmış, 137Cs gibi fisyon ürünlerinin izine ülke genelinde tüm çevresel ortamlarda vetarım ürünlerinde rastlanmıştır.

Nükleer kazaların etkisinin, kaza anı ile sınırlı olmadığı hem Çernobil’de hem de Fukushima’da açıkça görülmüştür. 2020 yılında Ukrayna’da meydana gelen orman yangınlarında, kazadan sonra bölgeye çöken radyoaktif kirleticilerden bir bölümü yeniden atmosfere karışmış ve yangının Çernobil’in radyoaktif enkazına doğru ilerlemesi büyük korku yaratmıştı. Japonya'da ise Fukushima Daiichi Nükleer Santrali'nde 13 yıldırsantralin soğutulması için devasa miktarlarda su kullanılmak zorunda kalınmış ve kontamine olan sular hacmen depolanamayacak seviyeye geldiği içinokyanusa dökülmeye karar verilmiştir. Mühendislik ve teknolojideki gelişmişliği ile nam salmış Japonya, bir nükleer santral kazası karşısında çaresiz kalmıştır.

Bölgesel çatışmalar ve terör tehditleri, nükleer güç santrallerini birer hedef haline getirirken; Ukrayna-Rusya ve İran-İsrail arasındaki savaş ve gerilimler, bu tesislerin potansiyel tehlikelerini daha da arttırmaktadır. 1988 Spitak depreminin ardından Metsamor Nükleer Santrali'nde meydana gelen hasar ve 2011’deki tsunami sonrası Fukushima Daiichi Nükleer Santrali'nde yaşanan tarihin en büyük ikinci nükleer kazası, savaşların yanı sıra doğal afetlerin de nükleer tesisler için ciddi tehditler oluşturduğunu göstermektedir. Ülkemizde sıkça yaşanan yıkıcı depremler ve iklim ilişkiliçeşitli afetler, yeni kurulacak bir nükleer tesiste kaza riskini önemli ölçüde artırmaktadır. Geçtiğimiz yıl yaşanan 6 Şubat depremlerinde, 2021’de yaşanan büyük orman yangınlarında, yakın zamanda İliç’te yaşanan maden kazasında ve örneklerini arttırmakta hiç zorlanmayacağımız sayısız benzeri olayda, yöneticilerin ve sorumluların acil müdahalelerdeki ve kriz yönetimindeki yetersizliği, 1986 Çernobil felaketi sonrası ülkemizde egemen olan anlayışın hiç değişmediğinin en önemli göstergeleri olmuştur. Yaklaşık 20 yıldır Gaziemir’de gömülü olan radyoaktif ve tehlikeli atıkların hala bertaraf edilememiş olması yine toplum ve çevre sağlığını arka plana atanbu anlayışın ürünüdür. Bu nedenle, Akkuyu’da yaşanacak bir nükleer kazanın bir felakete dönüşme ihtimali ne yazık ki çok yüksektir.

Son olarak, topraklarımızda inşa edilen ve kullanım ömrü boyunca bir başka devletin şirketinin sahibi olduğu bir nükleer santralden yüksek fiyatla elektrik satın alacağımız bir tesisin, ülkemizin gerçek enerji ihtiyaçlarına cevap vermediği ortadadır. Diplomatik gelişmeler ve seçim süreçleriyle işletmeye alınma tarihi defalarca değişen Akkuyu Nükleer Güç Santrali, açıkça siyasi bir tercihin ürünüdür. Savaşlar, terör, afetler ve krizlerle dolu coğrafyamızda, doğayı ve yaşamı tehdit eden nükleer santrallerden vazgeçilmelidir. Hiçbir siyasi ‘kazanç’, yaşamın önüne geçmemelidir.

 

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi

26.04.2024 14:26
Okunma Sayısı: 514