ŞEHİR HASTANELERİNE HUKUKSUZ ÇED MUAFİYETİ!
MAHKEME KARARLARINA RAĞMEN ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRME SÜRECİNDEN KAÇIŞ SÜRÜYOR!
ŞEHİR HASTANELERİNE HUKUKSUZ ÇED MUAFİYETİ!
Çevresel Etki Değerlendirme kavramı ilk defa 1985 yılında yani 30 yıl önce Avrupa Birliği`nde direktif olarak yürürlüğe girmiştir. Güncel gelişmelerle çevre sorunlarını daha da azaltmak üzere, uluslarası toplantılardan ve deneyimlerden edinilen birikimle 1997, 2003, 2008 tarihlerinde güncellenmiştir.
Yani 30 yıl içerisinde sadece 3 defa değişikliğe uğramıştır.
ÇED kavramı ülkemizde ise 1993 yılında yönetmelik ile ete kemiğe bürünmüş ve 22 yıl içerisinde 15 defa değişlik olmuştur. Bunlardan 5`i ana değişikliklerdir ve şuanda da gündemde 6. Yeni ÇED yönetmeliği taslağı yer almaktadır.
ÇED kavramı bir planlama sürecidir. Projelerin çevresel ve sosyal etkilerinin neler olabileceğini ve bu etkilerin nasıl önlenebileceğini tartışan bir planlama metnidir. Bilimsel, teknik temellere dayanması gerekir. Hiç kuşkusuz bilimsel bir komisyon tarafından değerlendirilmesi gerekir.
ÇED süreci güçlü, bilimsel, kamu yararı perspektifi ile yürütülürse çevre sorunlarının aza indirilmesi sağlanabilir. Çünkü ÇED sürecinden geçmeyen tesislerin, faaliyetlerin diğer çevre mevzuatının zorunluluklarını uyumlu olması, denetimlerinin sağlıklı yapılması, envanterinin (atık, emisyon v.b.) oluşturulması oldukça zordur.
Tüm bu nedenlerle, ÇED muafiyetlerinin, ÇED`den kaçınmanın planlamadan kaçmak olduğunu unutmamak gerekir. Plansız bir proje yönetimi, plansız bir tesis, faaliyet süreci çevresel ve sosyal anlamda yıkıcı etkiler yaratmaktadır.
BİNLERCE YATAKLI, İÇERİSİNDE ENERJİ SANTRALİ OLAN HASTAHANELER ÇED SÜRECİNDEN MUAF TUTULDU!
29 sağlık bölgesine hizmet vermek üzere 22 ilde farklı büyüklük ve kapasitelerde 30 Sağlık Kampüsü kurmayı planlamıştır. Şimdiye kadar, farklı planlama aşamasında olan 20 Sağlık Kampüsü projesi önerilmiştir.
Binlerce yatak kapasitesine sahip bu projelerle merkezi hastaneler oluşturulmaktadır. Merkezi hastanelerin ne kadar sağlıklı, halkın bu hastanelere ulaşımının ne kadar uygun olduğunu ve her mahallede uygun yeterli hastanelerinin çok daha sorunlara çözüm üreten bir yaklaşımı olacağı gerçeğini bir tarafa koyarsak, bu hastanelerin çevresel ve sosyal anlamda kuruldukları bölgeleri oldukça yoğun etkileyeceği su götürmez bir gerçektir.
ETLİK HASTANESİ
107.000 m2 yani yaklaşık 16 futbol sahası büyüklüğünde bir alana 3566 yataklı bir hastane olarak kurulmaktadır.
Etlik hastanesinin yapımında 4.000 işçinin çalışması öngörülmektedir. Bu işçilerin yaklaşık 3.000`i sahada ikame edilecektir. Kampüs işletmeye geçtiğinde ise günlük olarak hizmetlerden yararlananlar ve kampüste çalışanlar ile birlikte kampüs alanını 50.000 kişinin kullanması öngörülmektedir. Bu
toplamın içinde 10.000 kişinin işletme dönemi personeli olması beklenmektedir.
Öte yandan, inşaat aşamasında beton tesisi kurulacaktır.
Trijenerasyon tesisi, herbiri 2.7 MW kapasiteli altı gaz türbininden oluşacaktır. Isıl gücü ortalama 32,4 MW olacaktır. Trijenerasyon ünitesinin yanında 8 adet 10 MW ısıl güce sahip buhar kazanları yer alacaktır. İki yapıda da doğalgaz kullanılacaktır. Özetle Etliğin göbeğine 110 MW`lık bir doğalgaz çevirim santrali kurulmaktadır!
BİLKENT HASTANESİ
120.000 m2 yani yaklaşık 18 futbol sahası büyüklüğünde bir alanda 3662 yatak kapasiteli bir hastane olarak kurulacaktır. İnşaatına başlanan bu hastanede de Etlik hastanesi gibi 50.000`i aşkın kişinin günlük olarak bölgede sirkülasyonu ön görülmektedir. İnşaat sırasında 7000 işçi çalışacaktır.
İnşaat aşamasında beton tesisi de sahaya kurulmuştur.
Bilkent hastanesinde ise yaklaşık 70 MW ısıl güce sahip trijenerasyon tesisi kurulacaktır. Bunun yanında benzer bir şekilde yaklaşık 100 MW ısıl güce sahip buhar kazanları konulacaktır. Özetle 170 MW`lık bir doğalgaz çevrim santrali Bilkentin, Eskişehir yolunun, ODTÜ`ünün göbeğine kurulmaktadır!
İnşaat dönemindeki toz, işletme dönemindeki insan sirkülasyonu, tıbbi atık oluşumu, tehlikeli atık oluşumu, trafik yoğunluğu gibi birçok sorunun çevresel ve sosyal etkilerinin değerlendirilmesi için ÇED Yönetmeliği`nde Ek-1 listesi 46. Maddesinde yer almasına rağmen (500 yatak ve üzeri hastaneler) ÇED süreci her iki hastanede de, diğer tüm şehir hastanelerinde de işletilmemiştir.
Öte yandan, ÇED yönetmeliği Ek-2 listesinde 50. Madde de "Elektrik, gaz, buhar ve sıcak su elde edilmesi için kurulan endüstriyel tesisler (geri kazanım, atık bertarafı ve biyogaz enerji üretim tesisleri dahil, toplam ısıl gücü 20 MWt 300 MWt arası olanlar)." yer almaktadır. Her iki hastanede de (Etlikte 110 MW`lık ve Bilkent Hastanesinde 170 MW lık ısıl güce sahip)Doğalgaz Çevirim Santralleri bulunmasına rağmen ÇED süreci işletilmemiştir. Tüm diğer şehir hastanelerinde de benzer durum yaşanmaktadır.
Bu yapılar azotoksitlerin (NOx) oluşumuna neden olmaktadır. Bunlardan en önemliler azotmonoksit (NO) ve azotdioksittir (NO2), ikisi de kokusuz, tatsızdır ve suda kolayca çözülebilirler. Zehirli olan bu gazlar insan ve diğer canlılar için oldukça tehlikelidir. Aynı zamanda su buharı ile de birleşerek asit yağmurlarına neden olmaktadır.
Bu zehirli gazın şehir merkezinde, yoğun nüfusun olduğu bölgelerde atmosfere verilmesine dair kendi mevzuatımız kapsamında çevresel etkilerinin değerlendirilmesini engellemek hangi vicdana sığmaktadır?
Zehirli gaz salınımının etkilerini, bu hastanelerin çevresel etkilerini bilimsel temellerle halkı bilgilendirerek, şeffaf bir biçimde tartışmaktan neden kaçılmaktadır?
KAMU YARARI İÇİN DEĞİL, FAİZ LOBİLERİNDEN, KREDİ KURULUŞLARINDAN PARA ALINABİLMESİ İÇİN RAPORLAR HAZIRLANDI!
3. Köprü`de, İzmir-Orhangazi-Gebze Otoyolu`nda, Ilısu Barajında birçok HES projesinde ÇED muafiyetlerinin benzeri şehir hastanelerinde de usulsüzce yapılmaktadır.
Kendi Çevre Kanunumuz ve ÇED yönetmeliğimiz kapsamında çevresel etki değerlendirmesinden muafiyetler sağlanırken, yine şehir hastaneleri için kredi kuruluşlarından para alınabilmesi sürecinde hukuk sistemimizde bir karşılığı olmayan raporlar hazırlanmaktadır.
Bu durum, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın çevre sorunlarını dert etmediğinin, ÇED`e gereken önemi vermediğinin göstergesidir. Halk sağlığı göz ardı edilmektedir.
ÇED muafiyetleri ile uluslararası alanda ülkemizin prestiji gittikçe düşmektedir. AB çevre mevzuatına uyum sürecinde de bu kapsamda sorunlar yaşanmaktadır. Ülkemizdeki bu anlamsız ÇED muafiyetleri uluslararası finans kuruluşlarıyla yapılan toplantılarda alay konusu olmaktadır.
ÇED SÜRECİ İŞLETİLMELİDİR!
Tüm şehir hastanelerinde ÇED süreci işletilmeli, Anayasa Mahkemesi`nin ve Danıştayın kararlarına göre ÇED muafiyetleri biran önce kaldırılmalıdır.
ÇED`den korkulmamalı, çevre sorunlarının yoğunlaştığı günümüzde planlama sürecinin önemli bir parçası olduğu unutulmamalıdır.
Saygılarımla,
Baran BOZOĞLU
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı