Yine canımız yanıyor. Rize`de!
Buna ve sayısız benzerlerine iklim değişikliği`, yağışın şiddeti` üzerinden yapılan söylemler art niyetli, en hafif ifadesi ile de bilinçsiz söylemlerdir.
Yağış doğal bir olay, iklim değişikliği de bir gerçektir. Bu gerçekler faciayı doğal afet olarak görmemize engeldir. Benzer faciaların temelinde bu gerçekleri görememek, sonuçları üzerinde öngörüsü sahibi olmamak, daha kötüsü rant uğruna görmezden gelmek vardır.
Evet yağış bir doğal olaydır; doğal olmayan bunun can, mal ve kaynak kaybına yol açmasıdır.
Yıllar önce yaşanmış bir başka facia ve onun üzerine zamanın bakanından açıklama` cümlesi ibret vericidir. Samsun`da yine böyle bir sel faciası sonunda TOKİ evlerinin bodrum katlarında 6 yurttaş boğularak can vermiştir. Zamanın bakan`ından "her şeyimiz tamam, ama ne yapalım ki, son 7 yıldır yağmayan bir yağmur yağmıştır" açıklaması` gelmiştir ki; bakan mühendistir. "7 yıl"!
Oysa bizler biliyoruz ki; projelerde tekerrür süresi 100 yıl, hatta önemine göre 200-500 yıl olarak alınır. Yani, bir hesap yapıyorsan orada 100 yılda bir, 200-500 yılda bir karşılaşılacak şiddet hesaba katılır; "7 yıl" değil. O cümle sorumluluktan kaçan siyasi bir söylemdi ve işlenen toplum suçunun somut itirafıydı.
Sıklaşarak süregelen bu faciaların, yıkımların sebeplerini aslında bu açıklama` cümlesi o zamandan özetlemiştir. Olaylara bilimin, doğanın tarafından toplum yararına bakmayan; rant eksenli düşünen zihniyet suçludur, o cümle siyasi iradenin bu suçların itirafıdır.
Doğa ile umursamazca oynamanın, taş ocakları, orman tahribatları, HES`ler, dere ıslahı adı ile beton dere`ler gibi uygulamaların acı sonuçlarından en sonuncusunu Rize`de yaşıyoruz. Acı vericidir, orada yaşanan tüm acıları yüreğimizde hissediyoruz.
Facianın ardından bilindik koşuşturmalar izliyoruz. Olay yerinde bakanlar, konunun üzerine hassasiyetle gidildiği` anlamında açıklamalar. Bunların hiç biri çözüm çabaları değildir; tepkileri yumuşatmaya, suçları örtbas etme çabalarıdır.
Doğal olarak şunları soruyoruz; bölge coğrafyasına ve iklimine vakıf olarak, geçmiş olaylardan ders alarak, iklim değişikliği gibi bir gerçeği görerek; bunların olası acı sonuçlarını tetikleyecek uygulamalarda ısrarın nedeni nedir? Ya da bu sonuçların can, mal ve kaynak kaybına yol açmaması, faciaya dönüşmemesi için yeni yıkımları yaratacak çılgın` projelere yönelmek yerine buralarda ne önlemler alınmıştır? Bu anlamda kaynak kullanımı hangi değerler üzerinden yönetilmektedir?
Bu yaşanan facia ilk değildir, son da olmayacaktır. Peş peşe gelen bu yıkım haberleri artık doğanın tahammülünün kalmadığını göstermektedir.
Bilim ve doğa tarafından toplum yararı doğrultusunda değil de, sermayenin aklı doğrultusunda rant eksenli her proje ve uygulama yıkım ve talan projesidir. Bunların açıklaması kalkınma` ile yapılamaz. İçinde toplum yararı, halk sağlığı ve yaşam güvenliği, doğal kaynaklar ve çevrenin sakınımı gibi unsurları içermeyen programlara kalkınma programı` denilemez. Bu yerine konulamaz kavramları o programın içeriğinden çıkardığınızda geriye rant beklentisi kalır; o yüzden bunlar, yağma ve yıkım planlarıdır.
Sahil dolguları, dere ıslahı adında yapılan beton dereler`, orman tahribatları, taş ocakları, betonlaşma, çarpık konut politikaları Rize`de yaşanan bu son facianın başrol oyuncularıdır. Yanı başında henüz %30 kapasite ile kullanılabilen bir Trabzon Limanı varken; ısrarla gündeme taşınan yeni deniz dolguları, taş ocakları ve yurdun dört tarafındaki benzeri örnekler yeni yıkımlara orman ve ekolojik yaşam tahribatlarına yol açmaktadır ve açmaya devam edecektir